Arayış

12 1 0
                                    

Çalıları aralayıp etrafı kontrol etmeye başladım, askerler uzaklaşmıştı.
Kılıcımı italyanın verdiği kına soktum.
Yavaş yavaş ayaklandık, artık atımız yoktu; ya yürüyecektik ya da bu askerlerin kampından atları çalacaktık.
Nereye gittiğimizi bilmiyordum bile.
Aryaya dönüp
"ne yapacağız?" Diye seslendim.
"At bulmamız lazım. Bir dakika, ne oluyor sana?"
Elleriyle kalbimi gösteriyordu. Kızıl bir ışık sinyal verircesine sönük bir şekilde parlıyordu. Kalbim hızla atmaya başladı. Göz kapaklarım titriyor, ellerim kontrolüm dışında hareket ediyordu. Görüş alanımın kan rengi bir kırmızıya bulanmasının ardından çalıların üstüne yığıldım, son gördüğüm şey Arya'nın kızıl saçlarıydı.

-----------------------------------------------------------

Sırtım tamamen uyuşmuştu, tutulmuş boynumu sağa doğru çevirdiğimde Arası fark ettim.
Yanında İtalyan casus ile muhabbet ediyordu. Pencereden dışarıyı kontrol ederlerken bir ses ile irkildiler.

"Su"

Aras hızlıca kafasını bana çevirdi, bir hışımla ayağa kalkıp masanın üstünde ki bir bardak suyu bana uzattı.

Hafifçe doğrulmuş paslı demir bardaktan suyu içerken Arasın sırıttığını fark ettim. "Ne var" dedim tebessümle.

"Ölmeyeceğini biliyordum, bir de bana dokuz canlı dersiniz" diyerek gülmeye devam etti.
Yerimden doğruldum ve birden sıkıca sarıldık. İkimizinde gözlerinden yaşlar akıyordu. Çocukluğumuzdan beri beraberdik ve bu son olaylar bizi çok etkilemişti. Bir çok arkadaşımızı kaybettik, ayrı kaldık, kötü şartlarda yaşadık.

Bize en büyük destek yine bizdik, birlik olmak bize en iyi merhem, en güçlü cesaret, en kalıcı motivasyonu veriyordu.

Yavaşça ayrıldık,  "diğerleri kim bilir nerede..." dedim.

"Merak etme, yine birleşeceğiz, birbirimizi bulacağız" diyerek bana güven aşıladı.

Eskimiş tahta kapı aralandı, yuvarlak gözlüklü, tepesinde saç kalmamış, üstünde bir kaç istirahat kıyafeti bulunan bir adam içeri girdi.

"Nasıl hissediyorsun?" Diye sordu

"Nasıl olmam gerekiyorsa öyle" diyerek cevap verdim.

Bir sandalye çekti, oturdu ve dudaklarını araladı.
"Bir bakalım şu yarana"

Zaten yırtık olan tişörtümü araladıktan sonra elini kalbime götürdü.

Aras ile gözgöze geldikten sonra doktora dönerek, "O bir yara değil, o bizim yıldızımız; zariet" dedim. Elini kalbimin üzerinden çekip tekrar doğruldum. Zorlanarak ayağa kalktım, belimi kütletmek için biraz gerildim. Boynumu esnettim ve kendime bir bardak sıcak çay koyup italyan casusun karşısına oturdum. Pencereden dışarıyı izlemeye başladım...

Masyaf yıkılmış, birlik bozulmuş, arkadaşlarımız kayıptı. Aras'a dönüp
"Ne yapacağız?" Diye sordum.

Bir sandalye çekip yanımıza oturdu, cep çantasından ıslak, yırtılmış bir kağıt çıkarıp sözlerine başladı:"Ceyhun, Mert ve Barut Ingiltereye kaçırılmış. Bu ingilterede ki suikastçi birliğinden bize ulaşan mektup. Crosswall isimli bir kalede tutuluyorlar. Suikastçi kardeşlerimizin dediklerine göre kaleye baskın yapmak için yeterli sayıda adamları yok."

Sözünü keserek araya daldım "ve ikimiz pek bir katkı sağlamayız..."

Italyan casus Cyrille lafa girdi ve devam etti "Arya ve ben de varım. Masyaf birliği bozuldu ancak istediğimiz zaman masyaf suikastçilerini aramıza katabiliriz."

Aras devam etti "O zaman şöyle bir planım var. Halen çevrede bulunan göreve hazır suikastçileri bulacağız, ardından deniz yoluyla kömür işçisi şeklinde İngiltereye gidip İngiliz suikastçiler ile birleşeceğiz."

Cyrille lafa girdi "Masyafta 150 suikastçi vardı. Baskından sonra bir çoğu kaçmayı başardı ama en fazla 70 adam bulabiliriz."

"İngiliz suikastçiler kaç kişiden oluşuyor?" Diye sordum.

Aras cevap verdi "onlarda 100 civarı adam var."

"O halde 70 kişi işimizi çok iyi görecektir, değil mi?" Diyerek cevap verdim.

Bu sırada içeri giren Arya "umarım" diyerek cevap verdi ve devam etti
"İngiltere tapınakçıların başkenti, orada 500'den fazla tapınak askeri var ve bunlar sadece anlık görevde olanlar."

"Kayıpsız savaş olmaz, İngilterede otoriteyi sarsmak tüm dünyada bizi güçlendirecek." Diyerek cevap verdim.

Aras "plan belli, zaman belli. Bu gece uyuyalım, yarın sabah ilk iş dostlarımızı bulmaya başlamak."

Sağanak yağmur eskimiş camları dövüyordu. Tente çatıya vuran damlaların sesi eşliğinde herkes yataklarına uzandı.

Zaten günlerdir uyuyordum ve kapının önüne çıkmak istedim.

Gıcırdayan tahta merdivenlerden aşağıya inerek dış kapının mandalını açtım. İhtiyar doktor çardağında oturmuş bir yandan tütün sarıyor, bir yandan piposunu içiyordu.

Yanına oturup sardığı sigaralardan birine elimi uzattım, masanın üstünde ki kibriti alıp sigarayı içmeye başladım. Üstümüz kapalıydı, meşalelerin arasında aydınlanan çardakta sigaramın dumanını yağmura üflüyordum. Bir süre sonra ihtiyar yanımdan ayrıldı; mayıştığım çardakta gerildim ve bir derin nefes daha çekip yağmura üfledim.


You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 17, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Kaybolan Where stories live. Discover now