XXXIII| falling snowflake

En başından başla
                                    

"Xannon ölene kadar durmayacak. Onu bilirsiniz." Xannon' un inatçılığını elbette bilirdi. Zalim orospu çocuğu.

"Bize katılın dostlarım. Eğlenceli olacak." dedi Ölmez Maeryn. "Xannon senin müttefikliğini karşılıksız bırakmaz. Ganimetten payını alırsın. Ayrıca güneyli esmer kaltakların götleri düşündüğünden de iyi."

"Daha önemli bir mesele ile uğraşıyoruz. Yine de Xannon' a selamımı ilet."

Sonraki gün yanlarından geçen küçük bir balıkçı sandalını İri Jim ve Tek Göz Alexander eğlencesine batırmış ve sandalın sahibi yaşlı adamla işkencelerle dolu bir oyun oynadıktan sonra cesedini suya atmışlardı. Bunun dışında sıradan bir gündü. Diğer gün akşam vakitlerinde Umi şehrine, Regina' ya, vardılar. Onu uzun bir zaman sonra yeniden göreceği için heyecanlıydı. Ve verdiği görevi sorunsuz bir şekilde yerine getirmek onu gururlandırıyordu.

Jolly Roger' ı ve tayfasını iskelede bıraktı. Kendisi, Thomas ve Gustavo Fring ise kraliçe tarafından gönderilmiş atlara binerek Fırtına Kalesi' ne doğru sürdüler. Engebeli yollar zorluk çıkarmıştı. Ama bir şekilde kaleye vardılar ve yaptıkları ilk şey kraliçenin huzuruna çıkmak oldu.

Taht odasının kapıları açılırken gergince iç çekti. Ve işte oradaydı. Kaya parçasının içi oyularak yapılmış tahtında bir kadının olabileceği en asil duruşta oturuyordu. Siyah kadar koyu kahverengi saçlarının üstünde yamuk ve birbirine geçmiş demir dikenler tacı vardı. Her zamanki gibi üzerine siyah deri takımlarından birisini giymişti. Regina Mills, Zion Malik öldüğü günden sonra renkleri ardında bırakmış, dünyası siyah olmuştu zaten. Keşke bakışları siyah olmasaydı, diye geçirdi aklından. Regina' nın kahkahalarını ve her zaman neşe saçan o güzel kahverengi gözlerini çok özlemişti.

Ona doğru yürüdüler. Adım sesleri odada yankılanıyordu ve bu epey dikkat dağıtıcıydı.

"Sana verdiğim sorumluluğu başarıyla tamamladın. Teşekkür ederim." dedi Regina soğuk bir sesle. Sonra Hook ve Thomas' ın arasında, elindeki kırmızı kadifelerle sarılı bilinmezliği ile duran Gustavo Fring' e baktı.

"Buraya gelme sebebini sana söylememiş olduklarını tahmin ediyorum?"

"Söylemediler. Ama ne için burada olduğumu biliyorum Majesteleri. Aradığınız şey tam olarak bu." Gustavo dizlerinin üzerine çöktü ve uzun nesnesini önüne bırakıp kırmızı kadifeleri açmaya koyuldu. Tüm yol boyunca içini kemiren merakla kadifelerin arasından ne çıkacağını bekliyordu.

Bu bir savaş borusuydu. Ama Hook daha önce böylesini görmemişti. Uzun ve kıvrımlı boruyu üflemek için iki elin yardımı gerekiyordu. Borunun rengi solmuş bir kahverengiydi ve neredeyse her yerinde tuhaf çizimler ve bilinmedik bir dilde yazılar ile doluydu.

"Bir savaş borusu mu?" dedi Thomas alayla. Neredeyse kahkaha atacaktı.

"Bu sıradan bir boru değil korsan." dedi Gustavo bıkkın bir sesle. "Bunun adı Alev Söndüren' dir Majesteleri. Binlerce yıl önce tam güneş tutulmasının olduğu bir zamanda atalarımın büyüleriyle yapıldı. Boruya üflenildiği takdirde çevredeki ejderhalar güneş tutulmasında gerçekleşen olayı yaşar."

"Alevleri söner." dedi Regina. Dudaklarında hırslı ve küçük bir tebessüm oluşmuş, heyecana kapılmıştı.

"Ama her büyünün bir bedeli vardır." dedi Gustavo. "Bu borunun bedeli de yaşamdır."

fire and blood • malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin