Bölüm 6

395 46 35
                                    

           

Vul gece yarısına kadar duvardaki saate bakmış, Lykas'ın gelmesini beklemişti. Fakat görünüşe bakılırsa geleceği yoktu. Oturduğu pencere pervazından yavaş hareketlerle kalktı ve ranzanın alt katına oturdu. Artık toz kokusuna alışmıştı. Toz kokusunun yanında battaniyeden yayılan bir koku olduğunu ve dikkatle kokladığında bu yoğun tarçın kokusunun kıyafetlerini de sarmış olduğunu fark etti. Tişörtünü burnuna doğru çekip koklarken düşüncelere daldı. Lykas'a bir özür borçluydu. Fazla ileri gitmişti. Sonuçta Lykas onun okul ile ilgili yaşadıklarından bihaberdi. Yastığına yattığında burnuna dolan kötü kokuyla yüzünü buruşturup tekrar doğruldu. Kalkıp gardıroba yöneldi ve en yoğun, en güzel kokan tişörtü seçti.

Geri dönüp tişörtü yastığa geçirdi ve iç çekerek geri yattı. Lykas gelmeyecekse belki onun yatağına da yatabilirdi. Ama yine de tereddüt etti. Ya gelirse ne tepki verirdi? Bir de o gün aralarında geçenlerden sonra.. Battaniyeyi etrafına sardı ve kararsızlıkla ayaklandı. Birkaç dakika ahşap merdivenlerle arasında geçen bakışmadan sonra yukarı çıkmaya karar verdi. Koku, yukarı çıktıkça daha da yoğunlaşıyordu. Bu koku bütün kulübeyi sarmışken o nasıl yeni fark edebilmişti? Lykas'ın yastığına yattı ve birkaç dakika sonra koku onu mayıştırırken gözlerini kapattı fakat kapatmasıyla açması bir oldu.

Kapı içeri doğru gürültüyle açıldı ve arkadaki duvara şiddetle çarptı. Vul aniden doğruldu ve kapı girişine yığılan bedeni ay ışığında, gözlerini kısarak seçmeye çalıştı. Sonunda o kişinin kim olduğunu anladığında endişeyle hızlı nefesler alıp vermeye başladı ve peşinde battaniyeyi de sürükleyerek üst kattan atladı. Kapıya battaniye ayağına dolandığı için düşe kalka sonunda ulaşabildiğinde eğildi ve Lykas'ın kemikli yüzünü elleri arasına aldı.

Gri gözleri parlaktı ve yarı kapalıydı. Beyaz teninde göz alıcı duran kırmızı dudaklarında salak bir sırıtışla yüzünü kavrayan Vul'a baktı. Vul ise alkolle karışmış tarçın kokusu burnuna doldığundan ve görüdüğü yaralardan beri Lykas üzerinde endişeyle hasar kontrolü yapıyordu. Vul, onun sağ elmacık kemiğinde yeni yeni oluşmaya başlamış bir morluk ve biçimli, siyah kaşının kenarından çenesine süzülmüş kurumuş kanı gördüğünde nefesini tuttu.

"Ne oldu sana böyle..." diye endişeyle mırıldandığında Lykas kafasını Vul'ün elinden kurtarmak için iki yana sallayarak konuştu:

"Yok.. hık.. bir şey..."

O sırada Vul'ün gözleri Lykas'ın ellerine kaydı. Soğuk elleri kendi ellerinin arasına alıp parmak boğumlarının üstündeki kurumuş kanda kendi sıcak parmaklarını gezdirdi. Lykas ne zamandır bu haldeydi? Kanın ne kadar sürede kuruduğunu tam olarak bilmese de hatrı sayılır bir süre geçmiş olmalıydı. Lykas gözlerini bal rengi, endişeli gözlere dikmişti. O gözlerini merakla incelerken Vul konuştu:

"Seni temizleyelim, gel."

Lykas'ın koltuk altlarına ellerini koyup onu kaldırmaya çalıştı fakat Lykas diretiyor, yerden kalmamak için sızlanıyordu. Vul bir süre sonra pes ettiğinde nefes nefese kalmıştı.

"En azından kapının önünden kalk da kapıyı kapatalım." dedi yılmış bir sesle.

Lykas hala yarı açık olan gözleriyle Vul'ü onayladığını belirtircesine kıpırdandı. Neredeyse duyulmayacak bir sesle "Beni yatağa götür..hık.." diye mırıldandı.

Lykas'ın hali Vul'da güçlü bir acıma hissi uyandırdığından dediğini sorgulamadan yaptı ve Lykas'ın da sonunda onunla iş birliği yapması üzerine ranzanın alt katına güç bela ulaşabildiler. Vul, Lykas'ı adeta küçük bir çocukmuşçasına oturttu ve omuzlarındaki battaniyeyi ona sararak

Luna~ |BoyXBoy|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin