Bölüm 1

1.2K 72 51
                                    

Arada sırada arkasına bakarak rüzgarla birlikte savrulurcasına koşuyordu. Ciğeri parçalanırcasına nefes almaya çalışıyor, kesik kesik soluyordu. Ayağı, bilek boyunu geçmiş kara batıp çıkıyor; arkasında izlerini bırakıyordu. Çıplak ayakları soğuktan morarmış ve birbirine dolanıyordu. Etraftaki dallar sıklaştıkça vücudundaki çizikler artıyordu. Devasa bir ağacın kovuğunu gözüne kestirdi. Daha fazla koşacak enerjiyi kendine bulamıyordu. Son bir kez arkasına baktı ve ağaca giden yoldaki minik göletin üzerinden atlamak için hazırlandı. Tam atlayacağı sırada ayakları birbirine dolandı ve kendini yarı donmuş haldeki göletin içinde buldu. Eninin küçük olmasına karşın beklenmedik bir şekilde derindi. Morarmış ayakları düştüğü göletin soğuğuyla birleşince hissizleşmiş olan çocuk, ayaklarını çırpamıyordu. Kollarıyla suyun üzerinde kalmaya çalışıyordu, böyle devam ederse kurtulması imkansızdı. Rüzgarın oluşturduğu akıntı ileriye doğru yüzmesini daha da imkansız kılıyordu. Kurtulamayacağına kanaat getirdiğinde çırpınmayı bıraktı. Arkasından gelenlerin sesleri yaklaşıyordu. Ölmek istemiyordu fakat onlara yakalanmaktansa orada ölmek onun için daha iyiydi o an. Batıp çıkarken verdiği nefes alma savaşına son verdi. Yenilgiyi kabul etmişti. Soğuk onu ele geçirirken kirpiklerinde oluşan buzlar göz altlarına değdi.

**

Saç diplerinde hissettiği tarifsiz acıyla kahvenin en açık tonu olan gözlerini açtı ve bunu bir inleme izledi. Birçok duyguyu aynı anda yaşıyordu. İlki ölmeyi beklediği fakat yaşadığı için duyduğu şaşkınlık, diğeri ise mutluluktu. Saçlarını kavrayan kişiye karşı duyduğu korkuyu hissetmesi de uzun sürmedi. Ya saçını koparırcasına çeken bir leoparsa ne yapacaktı? Konuştuğunda en azından onun bir leopar olmadığını anlamıştı. Bu tiz bir sesti. Asla kadın leoparlar devriyeye çıkarılmazdı.

"Ne bekliyorsun? Ayağa kalksana!"

Çocuğun gözlerini sinir bürüdü.

"Lanet ellerini çek ki kalkabileyim!"

Ellerini saçını tutan ellere sardı ve bırakmasını sağladı. Eller saçlarını bırakır bırakmaz ayağa dikildi. Karşısındaki kız bir kediydi. Sırtında bir yay asılıydı. Kemerinin arka tarafına asılmış kesede okları vardı. Uzun siyah saçları vuran güneşle parlıyordu. Yeşil gözlerinden bir şey okunması imkansızdı. Kafasının üstündeki siyah beyaz tüylü kulaklarını oynattı ve adeta mırlayarak konuştu.

"Biri daha bana borçlu oldu."

Ardından kahkaha attı. Pürüzsüz bir sesi vardı.

"Bugün tavşan bacağı koleksiyonumun faydasını bir kez daha görmüş oldum."

Çocuk ister istemez irkildi. "Tavşan bacağı mı..."

Tavşan bacakları da neyin nesiydi? Kız gülmemek için dudağını ısırdı.

"Ne o? Korkuttum mu seni?"

"Saçmalamayı kes!" diye gürledi çocuk. Bu kız bir ajan olabilir miydi? Kesin öyle olmalıydı.

Kızın dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. Parmağıyla çocuğu gösterdi.

"Sence bana çıkışabilecek bir durumda mısın? Ama her neyse, kendimi tanıtabilirim sanırım. Adım Elena." Elini çocuğa doğru tokalaşmak amacıyla uzattı.

Çocuk kızın elini görmezden gelip etrafına bakındı. Yerlerde hala karlar vardı fakat ağaçlardakiler güneşle birlikte erimeye başlamıştı. Fakat Güneş sadece bir görüntüydü, hava hala dün geceki kadar soğuktu. "Vul." demekle yetindi çocuk. Daha sonra salaklığına bir siktir çekti. Ne diye gerçek ismini ötmüştü ki hemen?

Elena umursamazca elini indirdi. Çocuğun aksiliğinden onu incelemeye zamanı olmamıştı. Çarpıcı bir şekilde yakışıklıydı. Turuncu saçlar, saçlarının üzerinde beyaz ve saçından daha koyu turuncu olan kulaklar ve kabarık turuncu bir kuyruk. Çocuk anlaşılacağı üzere bir tilkiydi. Savaştan önce köyde yaşadığını gösteren yapılı bir vücudu vardı. Çok uzun değildi fakat yine de Elena'dan uzundu. Vuran güneşin altında yanaklarının üzerine serpiştirilmiş çilleri kabarmaya başlamıştı. Islandığı için koyulaşan kuyruğundaki suyu sıkan çocuk, kendisini inceleyen kıza baktı.

"Beni kurtardığın için teşekkürler. Sana olan borcumun ne olduğunu bir an önce söylersen sevinirim çünkü yapmam gereken şeyler var." Bunu derken yüzünün ifadesiz olmasına karşın korkusu sebebiyle kalbi gereğinden fazla kan pompalıyordu.

"Eğer seni kurtarmamış olsaydım yapman gereken şeyler biraz daha bekleyecekti sanırım. Birazdan kastım sonsuza dek. Çünkü ölmüş olurdun mankafa." Kız sinirle soludu. Onu ölümden kurtarmıştı ve aldığı karşılık bu muydu? Çocuğun titreyen vücudunu fark ettiğinde siniri yavaş yavaş yatıştı. Ayakları mosmordu. Hala sergilediği güçlü görünme çabası göz yaşartıcıydı. Oysa ölümden döneli henüz birkaç dakika olmuştu.

"Gidecek bir yerin yok değil mi? Hatta peşinde leoparlar vardı?" dedi kız ve iç çekti. Tahmininin doğru olduğunu çocuğun yüzündeki ifadeden kolayca anlayabiliyordu.

Çünkü artık bu herkese normal geliyordu. Leoparlar tarafından kovalanmak.

İyi okumalar.

Luna~ |BoyXBoy|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin