"Buradaki zeka seviyesi gittikçe düşüyor. Ben odama gidiyorum. Bir şey olursa seslenirsin Zeynep." Elleriyle saçlarımı dağıtınca koluna vurdum. O ise aldırmadan eve doğru bir adım attı. Adımının devamı ise gelmedi çünkü Kerem'in uzattığı bacağına takılıp sendelemişti. "Bak görüyor musun, az kalsın düşüyordun." Emre ona sinirle baktı. Sonra ise aklına bir şey gelmiş gibi sırıttı.

"Kerem, Amerika'dan döndükten sonra ilk görüşmemizi hatırlıyor musun? Hani, şu sizin eski depoda olan. Yakın zamanda onu bir tekrarlayalım istiyorsan?"* Kerem tek kaşını kaldırıp ona bakarken, anlamayan gözlerle ikisine baktım. "Ne görüşmesiymiş bu?"

"Ağabeyim beni ne kadar sevdiğinden bahsetmişti. Aramızdan su sızmaz biliyorsun." Gözlerimi devirdim.

"Ölüyorum sana sorma(!)." Kerem'in bacağını itekleyerek geçerken arkasından bağırdım.

"Emre!" Beni ciddiye almak yerine arkası dönükken el salladı. Bu dünyada en değer verdiğim insanlardan biri olması, şu an ona sinir olmamı engelleyemiyordu. Bunun Emre'nin hoşuna gittiğine de emindim.

"Anlat bakalım. Neyden bahsediyordu Emre?" Elini önemli değil der gibi havada salladı. Ben ise inatla ona bakmayı sürdürdüm. "Bunu onun yanında söylemeyeceksen?" Kafamı salladım. "Uzun zamandır hakettiğim muameleyi Emre sağolsun gösterdi. Biraz kanlı oldu ama dediğim gibi. Haketmiştim. Tabi bunu, o hiçbir zaman bilmezse sevinirim."

"Peki depo ne alaka? Oraya uzun zamandır kimsenin gitmediğini sanıyordum." Oturma pozisyonuna geçtiğinde bir şey demedim. Doğrusu ben de sıkılmaya başlamıştım. "O zamana kadar öyleydi. Herneyse, biz de mi yüzsek?"

"O bacakla mı? Biz köşeden izlesek daha iyi." Gözlerini havuzdakilere çevirdiğinde ben de Emre'nin boşalttığı salıncağa baktım. Gözüme gayet rahat görünmüştü.

"Şuraya bak. Melis ile Yağmur'da giriyor. Herkes yüzecek ve biz onları mı izleyeceğiz?" Söylenmesine omuz silkerek cevap verdim. "Senin için ben de burada bekliyorum ve şikayet edecek olan sen misin?" Verdiği nefesin arasında güldü. Haklı olduğumu fark etmiş olacak ki bakışlarını tekrar bana çevirmişti. "Asla şikayet etmem."  Kolunu belime sardığında ona biraz daha yaklaştım. Başımı omzuna yaslayınca, öylece etrafı izlemek bile dünyanın en güzel şeyi gibi geliyordu.

"Bacağım düzelince eskisi gibi sabah koşularına çıkalım." Doğrusu, uzun zamandır koşmuyordum ve bu fikir hoşuma gitmişti. "Bu fikri sevdim." Eğilip saçlarımdan öptüğünü hissettim.

"Salıncağa mı gitsek? Yerde oturmaktan bacaklarım uyuştu." Başıyla beni onaylandığında ayağa kalktım. Rahat kalkabilmesi için ona da elimi uzattım.

Fazla ağırlığını vermeden elimden destek alarak kalktı. Havuzun hemen yakınındaki salıncağa oturduğumda Kerem'de başını dizlerimin üzerine koyarak uzanmıştı.

Bacaklarımı ileri geri oynatarak salıncağı hareket etmesini sağladım. Bir süre sonra bacaklarımı oynamayı kestim ama salıncak sallanmaya devam ediyordu. Kaç yaşında olursam olayım, bunu yapmaktan büyük bir haz alıyordum. "Zeynep?"

"Hımm?" Sesim istemsizce mırıldanır gibi çıkmıştı. "Akşam bir şeyler mi yapsak?"

"Ne gibi bir şey?"

"Akşam yemeği dışarıda yiyebiliriz. Yani, eğer sen de istersen?" Bir an ne diyeceğimi bilemeyip duraksadım. Bu çok normal ve romantik sayılabilecek bir teklifti. Yine de, bu zamana kadar hiçbir şey olması gerektiği sırayla gitmediği için şaşırtıcı olmuştu.

Cennet GibiWhere stories live. Discover now