My Good Day

682 20 5
                                    

uncountbalegirl:Merhaba. Bu hikayeyi Kedyyy kullanıcısı yarattı. Aklımızda sadece başı var ama birlikte yazacağız ve ilerleteceğiz. Bu bölümü o yazdı. Yazı tarzımız benzediği için bölümleri sırayla yazacağız. Filmin çekiliş tarihini, yayınlanışını, çekildiği yerleri tamamen uyduracağız. 

Kedyyy: Mutimedia-Claire

"Artık şu kitaba sarılarak zıplamayı bırakacak mısın?" dedi Annalise.

"Hayır." dedim gücenerek.

"Tamam. Kabul. Seninle o tanımadığım yazarın, okumadığım kitabının, duymadığım oyuncuları ile çekilen bilmediğim filmine gelmeyi kabul ediyorum."

"Yaşasın!" diyerek daha da yükseğe zıpladım. Aynı Yıldızın Altında'yı okuduğum andan itibaren bir filmi çıkmasını tüm kalbimle istemiştim ve sonunda çekime başlanmıştı. Oyuncularından, yönetmenine, şarkılarına, kameramanına kadar araştırmıştım. Çok heyecanlıydım fakat benimle gelecek birine ihtiyacım vardı.Bugün iyi günümde olmalıydım.

"Şimdi poponu kaldırıp, markete jelibon almaya git." 

"Neden?"

"Çünkü sana jelibonlu pasta yapacağım."

Kesinlikle iyi günümde olmalıydım. Ayakkabılarımı ve yağmurluğumu giyip dışarı fırladım.

Daha önce buralara hiç bu kadar yağmur yağmamıştı. Nisan ayında olmamıza rağmen yağmurlar hala bitmemişti. Bazen küçük ve dar yollar göllere dönüyordu. İngiltere'de bile yağmurların bittiğine eminim! Market çok uzaktı ve dönerken yağmur durmuş olmazsa taksi çağıracaktım.

Neden ayakkabı yerine bot giymediğimi düşünürken mucizevi bir şekilde yağmur durdu. Bugün kesinlikle iyi günümde olmalıyım. Bu fırsatı değerlendirerek markete giden adımlarımı hızlandırdım. 

Markete ulaştığımda elime hemen en sevdiğim jelibonlardan iki dev paket aldım. Kasaya doğru giderken kasadaki kişiyi gördüm. Kesinlikle bugün bir şeyler oluyordu. Dünyanın diğer ucunda kasırga falan oldu da denge için mi burada iyi bir şeyler oluyor? Kafamı eğerek gördümlerimi doğruladım.

"Hey Olli." 

"Hey Claire." 

"Burada mı çalışıyorsun?" 

"Evet. Bazıları senin aksine okul konusunda o kadar da şanslı değil."

Laf mı soktu?

"Hmm." dedim.

Göz ucuyla yan kasaya baktığımda Emma'yı gördüm. Oliver burada bu kadar rahat çalıştığına göre Annalise'i Emma ile aldattığına pişman olmamış olmalı. Annalise'e üzülüyordum. onu tanıdığımdan beri hiç düzgün bir ilişkisi olmuyordu. Sürekli tuhaf insanlarla çıkıyor, sonra da kısa sürede ayrılıyordu. Fakat Oliver ile çıkmaya başladığında içime bir umut doğmuştu. Oli onu çok seviyor gibi görünüyordu. Tam bir yıl boyunca çıktılar ama Oliver onu altı aydır aldatıyormuş. Bunu duyduğumda çok sevdiğim Oliver'dan uzaklaşmaya başladım. Annalise ise evden çıkmamaya başladı. Bu nedenle onu heyecanla beklediğim filmi izlemeye davet ettim.

"Hey Claire!" diyerek elini gözümün önünde salladı.

"Hmm. Şey... Evet?"

"12 dolar ödemelisin."

Parayı ödedim. Bu kadar fazla şeker alırsam tutacağı budur değil mi? Oliver arkamdan seslendi.

"Bir de... Anna'ya beni gördüğünü söyleme lütfen."

İşte bu kadar da dengesiz biriydi.

"Zaten söylesem de ilgisini çekmeyecektir. Çok tatlı biriyle görüşüyor." dedim.

"Anlıyorum." dedi ama yüzü solmuştu ve resmen mor bir renk almıştı.

"İyi öğlenler."

"İyi öğlenler."

Emma'ya 'senden tiksiniyorum pislik' bakışı attıp dışarı çıktım. Yağmur başlamamıştı. Hatta hava çok güzel ve güneşliydi. Bunu çok söyledim. Biliyorum. Ama kesinlikle iyi günümdeyim! 

Cüzdanımı sırt çantama koyarken biri bana çarptı ve koşarak uzaklaşmaya başladı. 

"Cüzdanım!" diyerek peşinden koştum.

Koşarken beyzbol şapkasının üzerine kapşon geçirmiş güneş gözlüklü adamın da çantasını alarak koştu.

"Çantam!" diyerek benimle aynı tepkiyi verdi adam.

Birlikte koşuyorduk ama ben daha öndeydim. Kapkaç yhapan adamın üzerine atladım ve arkamdan üzerime atlayan kişi ile alt alta kaldık.

Cüzdanımı ve çantayı aldıktan sonra adam koşarak kaçtı. 

"Teşekkürler." dedi adam.

"Önemli değil. Şey... Üzerimden kalkar mısın?"

"Tabii. Üzgünüm unuttum."

Ayağa kalktık. 

"Burası New York. Alışmalısınız." dedim resmi bir şekilde.

"Evet. Biliyorum. ;Burada doğdum."

Adam gözlüklerini ve kafasındakileri çıkarmıştı. Benim yaşlarımdaydı. Ayrıca yakışıklıydı da.

"Neden bana bu şekilde bakıyorsun?" dedim kıkırdayarak.

"Çünkü çok güzelsin." 

"Hey! Kitabı okudun mu?" dedim ayrıca abartılacak veya söylenecek kadar güzel değildim.

"Okumak mı? Ezberledim. Filminin çıktığını biliyor musun?" dedi.

"Evet. Tabii ki! Çok araştırdım." 

"Ben Ansel Elgort." diyerek elini uzattı.

"Oo! Üzgünüm fotoğrafına bakmamıştım." dedim utanarak.

Saksı kafalı! Neden fotoğraflarına bakmadın ki?

"Önemli değil. Telefon numaran alabilir miyim?"

Şaşırmış ve heyecanlanıştım.

"Tabii." diyerek onun numarasını da alıp kaydettim.

"Peki seni kim olarak kaydetmeliyim?"

"Claire Morgan."

"Ne?" 

"Sadece şakaydı! Claire Walker."

"Pekala. Yarın ne yapıyorsun Claire Walker?" 

Bir randevu mu önerecekti? İnanamıyorum. Bu kadar da şanslı olamazdım!

"Hmm... Sabah kalkıp yüzümü yıkayacağım ve..." dediğimde ikimiz de güldük.

"Öğlen üç..." dedikten sonra etrafına baktı ve biraz uzağımızdaki kafeyi işaret etti.

"Şu kafede buluşmamız için uygun mu?" dedi.

"Olur." dedikten sonra onunla vedalaşıp eve yönelecekken seslendi.

"Seni bırakamama izin verir misin?"

"Tabii."

Hansel and GretelWhere stories live. Discover now