Louis ayağa kalktı ve cebinden bir bandana çıkarttı. Harry ile göz göze geldi. Gülerek "Galiba aynı kaderi paylaşıyoruz?" dedi.

Harry gülümsedi. "Evet."

Louis siyah bandanası taktı ve fırçaya uzandı. "İlk salondan mı başlayalım?"

"Evet."

"Tamam."

Bir süre içinde aralarında geçen tek konuşma bu olmuştu. Harry daha bir duvarın yarısını bitirirken Louis diğer duvarı bitirmişti. Harry, Louis'nin hızına şaşkınlıkla baktı.

"Bu konuda yetenekli olmalısın."

"Boya yapmayı severim. Hem eğlenceli hem de + puan kazandırıyor."

Harry '+ puan' kavramını anlamamıştı. "Nasıl yani + puan?"

Louis diğer duvara geçerken "İnşaat mühendisliği okuyorum. Professör bizden bir iş yapmamızı istedi. Ben de boyacılığı seçtim. Kaç evi boyarsam o kadar + puan kazanırım."

İçinden de o kadar çabuk Olimpos'a giderim dedi.

Harry, "Vay canına." dedi. Biraz bekledikten sonra "Yorucu olmuyor mu?" diye sordu.

"Pek yorulduğum söylenemez. Keyifli oluyor. Yeni insanlarla karşılaşıyorum. Özellikle bu yeni insanlar senin gibi güzelse." dedi sonralarına doğru gülümseyerek.

Harry utanmıştı. Louis, Harry'ye 'güzel olduğunu' söylemişti. Pekâlâ, kalbinin bu kadar hızlı atması gerekmezdi.

Harry bir şey demedi. Ama konuşmak istiyordu.

"Hangi üniversitede okuyorsun?"

"Londra Üniversitesi."

"Kaçıncı sınıf?"

"Son."

Yine konuşmaları böyle bitmişti. Louis belli ki kendini anlatmak istemiyordu. Harry de zorlamayacaktı.

Louis, fırçayı boya kovasına batıracakken beline giren ağrı ile durdu. Acı ile tıslarken bir yandan ses çıkarmamaya çalışıyordu. Bu ağrı şimdi neyin nesiydi?

Bacağına giren ağrı ile dengesini kaybedip düştü. Harry, Louis'den gelen acı dolu inlemeyle elindeki fırçayı telaşla bırakıp Louis'nin yanına koştu.

"Louis! Ne oldu?!" telaşı, sesinden de belli oluyordu.

Louis ne olduğunu gayet iyi biliyordu. Ama bunu açıklayamazdı. "G-Galiba fazla çalışmaktan oldu." diyebildi. Kendini küçültmekten nefret ediyordu. Ama yapmalıydı.

Harry, Louis'yi koltuk altından tutup kaldırdı. "Bugün bayağı çalıştın zaten. Hadi biraz dinlen."

Louis kafasını salladı. Mutfağa ilerledi ve oradaki koltuklardan birine oturdu. "Harry, rica etsem televizyonu açar mısın?" dedi nazik bir ses tonu ile. Harry, Louis'nin bu nazik davranışına karşı hemen televizyonu açtı. Şansına bir haber kanalı çıkmıştı.

"Saat 15.48'de olan Hindistan'daki 7.6 şiddetindeki deprem birçok can ve mal kaybına sebep oldu."

Harry şaşkınca televizyona bakarken Louis ise içinden lanet okuyordu. Neden her depremi hissetmek zorundaydı ki?

Harry göz ucu ile Louis'ye baktı. Bu olayı fazla taktığı gözlenemezdi.

Louis "Olacağı belliydi zaten." diye mırıldandı.

Harry duymuştu.

Harry yutkundu ve kafasındaki saçma sapan düşünceleri rafa kaldırmaya çalıştı.

Poseidon's Son // Larry StylinsonWhere stories live. Discover now