27 |

29.6K 2.6K 500
                                    

Bölüm 27

Nefes almak, yaşamımda ilk kez buraya geldiğimden beri anlamlı geliyordu. Ya da Aytun'u tanıyıp ona kalbimde bir yer verdiğimden beri. Aldığım yarım nefeslerin artık tamamlanmış olması da bunda büyük bir etken olabilirdi tabii.

Kaybolmuştum. Kaybolarak geldiğim bu yerde bir de Aytun'un kollarının arasında kaybolmuştum. Denizin yakıcı ama rahatlatıcı etkisine sahip kokusu içimi kaplamıştı. Dudaklarının arasındaki tenim sızlıyordu ama bana bahşettiği haz öylesine yoğundu ki bunu önemsemiyordum. Aytun ile katettiğim güzergâh bir muammaydı nazarımda. Bir saniye sonrasının hesabını yapamadığım, tahmine yer bırakmayan, bilinmezlik telleriyle çevrili loş bir yoldu.

Kokusuna biraz daha bulanmak adına dudaklarımız ayrıldığında yüzümü boynuna gömdüm. Parmak uçlarım ensesine dökülen saçlarını okşarken sızlıyordu. Allah'ım, bu nasıl mümkün olabilirdi? Birine dokunurken hep mi böyle oluyordu yoksa? Cayır cayır yanıyor muydu tenin? Dokunsan da acıyordu, dokunmasan da.

Aytun, isminin hakkını verircesine gecenin hâkimi olan karanlıktı. Ve ben sorgusuz sualsiz, içimde edepsiz bir hevesle o karanlığa doğru kendi ışığımın aydınlattığı yolda ilerliyordum. Daha önceleri hissetmediklerim için saran korku, şimdileri hissettiklerim için sarıyordu.

"Sana küçük bir kız olmadığımı kanıtladığıma sevindim," dedim sonunda konuşma yetimi kazanabildiğimde.

Güler gibi bir ses çıkardığında geri çekildim ama kollarından çıkmadım. Gözleri üzerime indiğinde memnuniyetsiz bir ifade yerleşti yüzüne. "Neden bu kadar güzel giyindin?"

"Senin için," dedim kısıkça. "Sen, küçük bir kız olmadığımı anla diye."

"Bunu hiç düşünmemiştim ama bugün tamamıyla aklımdan çıktı. Seni ilk gördüğümden beri çok güzelsin." 

Gülümsedim, gözleri oraya takılı kaldı. "Gitsek iyi olacak."

Salona dönüp yerimize oturduğumuzda Aytun, Simge'nin olan yere kaşlarını çatarak baktı. "Kim bilir nereye kayboldu yine?"

Ona, en yakın arkadaşınla beraber, diyemedim tabii.

Birkaç dakika sonra Aytun'un telefonu çaldı ve bu gürültüde konuşamayacağı için dışarı çıktı. Bir başıma otururken arkamdan gelen sesle korkarak yerimde sıçradım.

"Ayliz?"

"Ian?" diye karşılık verdim onu görünce. "Ne işin var burada?"

"Eğlenmeye gelmiştim," dedi yanıma otururken. "Sen?"

"Aynı sebepten," dedim gülümsemeye çalışarak.

"Kiminle geldin?" Bir yandan da masada duran içkilere bakıyordu. Kimlerle geldiğimi iyi biliyordu ama bunu sormaktan geri durmuyordu.

"Aytun ve Simge ile," dedim yine de istediği cevabı vererek.

Mimiklerine yerleşen nefret beni fazlasıyla rahatsız ettiğinde yerimde kıpırdandım. "Eğer seni zorla yanında tutuyorsa bana söyleyebilirsin. Kimse istemediğin bir şeyi yaptıramaz sana."

Yutkundum ve bu gereksiz konuşmanın bir an önce bitmesi için konuyu kapatmaya çalıştım. "Kimsenin beni zorladığı yok."

Eli elimin üzerine kapandığında bakışları ne kadar güven verici olursa olsun bundan hoşlanmamıştım. Az önce Aytun'a değen parmaklarımda bir yabancının emaresinin olması kötü hissettirmiş, birden buz kesmiştim. O an fark ettim ki yalnızca Aytun'un dokunuşlarını istiyordum. Ondan başkasının teni cehennem azabı gibiydi.

 AY DÜĞÜMÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin