19|

31.8K 2.7K 347
                                    


Dünya'dan

Elindeki sigaradan bir nefes daha çeken adam, gözlerini açarak soluk gri havaya baktı. Sanki her gün aynıydı onun için. Kalbinde can çekişen boşluk, renkleri yok etmiş gibiydi hayatından. Karamsarlık ve hüznü temsil eden soluk renkler kalmıştı yalnızca. Gözleri dahi kör olmuştu diğer renklere.

"Abi, ne yapıyorsun?"

Eylül'ün sesiyle, gözlerini kız kardeşine çevirdi. Her zaman Eylül'e abilik taslamayı severdi. Ayliz'in ise ona ablalık taslamasını... Ama o artık yoktu. Haftalar önce girdiği piramitte başına her ne geldiyse kaybolmuştu ve bir türlü ondan haber alınamamıştı. Onu çok umursuyordu. Sevdiği ablasının ani kayboluşu derinden sarsmıştı bu genç adamı.

"Ablamı düşünüyorum," diye itiraf etti.

"Sabah karakolu yine aradım. Bir haber yok diye telefonu suratıma kapattılar." Eylül derince iç çekerek abisinin yanına yerleşti. Mavi renkli paketten bir dal sigara da kendisi için yakarken Melih'in yüzünde gezinen bakışlarına aldırış etmedi.

"Ben arayınca açmıyorlar artık. Numaramı mı kaydettiler diye düşünmeye başladım."

"Mümkün," dedi Eylül ve başını geriye atarak İstanbul'un kasvetli havasını soludu. Zaten sevmediği bu şehir şimdi ona daha acı verici geliyordu.

Sevgisini gösterebilen biri olmamıştı hiçbir zaman. Birine seni seviyorum demesi bile büyük bir olaydı onun için. Zaten ağzına sakız gibi yapıştırmamıştı da seni seviyorum lafını. Ayliz ile çok anlaşamazdı. İlişkileri normal abla kardeşten çok daha farklıydı. Bunu, annesinin her daim Ayliz'i dışlamasına bağlardı. Bu yüzden ablasının kendini geri çektiğini düşünürdü ama aslında hakikat bundan çok daha farklıydı.

Ablası Mısır'a gideceği gece, Eylül'ün uyduğunu düşünerek yanına gelmişti. O gün doğum günüydü ve arkadaşlarıyla yaptığı kutlama nedeniyle odasında bir dolu hediye kutusu vardı. Heyecandan uyuyamazken Ayliz odasına girmişti. Bunu beklemeyen Eylül, anında uyuyor numarası yaparak beklemeye başlamıştı. Yanına gelen Ayliz, önce saçlarını okşamış, ardındansa doğum gününü kutlamıştı. Ondan bunu beklemezdi Eylül, çünkü kendisi ne kadar soğuk nevaleyse Ayliz, ondan daha beterdi.

Bu olaydan sonra Ayliz döndüğünde aralarında bir şeylerin değişeceğini ummuştu fakat bu lanet olay olmuştu. Bilinene göre Ayliz bir piramidin içine girmişti gizlice ve bir daha da ondan haber alınamamıştı. Onca zamandır akıllarına türlü türlü senaryolar gelse de hiçbiri tutmamıştı.

"Babam burada olsaydı nasıl üzülürdü kim bilir..."

"Annemden çok üzüleceği kesin," dedi Melih başını içeri çevirerek. Bennu Kılıç koltuğa yayılmış, her zamanki akşamüstü programını izliyordu. Bunca kayıp vakasının geçtiği yerdeki annelere bakıyordu da Melih, kendi annesinin nasıl biri olduğunu anlamıyordu. Kaybolan evlatları için üzülen onca aile vardı. O aileler için döktüğü gözyaşını bir kez kendi kızı için dökmemişti Bennu Hanım. Bundan sonra da dökeceğe hiç benzemiyordu.

"Niye böyle anlamıyorum."

Eylül de abisinin baktığı yere baktı. "Ben de."

"Çoğu zaman ablam üvey mi diye düşünürdüm. O yüzden mi sevmiyor diye..."

"Bunu ben de defalarca düşündüm ama öyle bile olsa bu kin çok fazla."

Eylül, dalgınca annesine bakarken aniden televizyon ekranında beliren görüntüye takıldı. Ablasından bahsediliyordu. Hızla ayağa kalktı ve salona geçti.

"Ağustos ayında kaybolan arkeoloğumuz Ayliz Kılıç'ın çantasına ulaşıldı dakikalar önce. Piramidin yasak bölgelerindeki bir koridorda bulunan çantaya özel izinler sayesinde ulaştık. İçinde bulunan kimlik, çantanın arkeoloğumuza ait olduğunu kanıtlıyor. Diğer gelişmeleri sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz."

 AY DÜĞÜMÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin