1

150 1 0
                                    

Southerngold Ormanı olarak da bilinen bu orman dünyadaki en büyük insan şehirlerinden bile katlarca daha büyüktü. Güney topraklarının önemli bir kısmını kaplayan bu ormanda var olan güneş elfi krallığı, dünyanın en güçlü elf medeniyetiydi. Ormanın içerisinde 5 büyük şehir ve onlarca köy ve yerleşke bulunuyordu. Morena isimli sınıra yakın daha çok askeri unsurların bulunduğu şehirde, Golden Deer isimli handa siyahlara bürünmüş bir elf oturmaktaydı. Tüm kalabalığın ve eğlencenin dışında, köşedeki bir yuvarlak masada tek başına oturuyordu. Masasında yanan bir mumun ışığı, uzun siperlikli tepesinde bir tüy bulunan daire şapkasının altındaki koyu kahverengi gözlerinde parlıyordu. Elfin suratının iki yanından dökülen uzun, siyah, dümdüz saçları vardı. Zengin koyu gri işlemelere sahip siyah bir gömlek ve üzerinde deriden bir yelek-zırh giymişti. Siyah zırh son derece usta işi görünüyordu, ancak o kadar siyahtı ki, mumun ışığında detayları çok az belli oluyordu. Belinde uzun bir siperlikli süvari kılıcı vardı. Kısa taburenin de etkisiyle kının ucu yere dokunuyordu. Elf, bacak bacak üzerine atmış, elindeki şarap bardağını da siyah deri çizmelerinden birinin üzerinde dengede tutuyordu. Son derece rahat bir pozisyonda oturan adamın gözleri ise birini aramaktaydı. Elf bu ormanda olup biten her şeyden sorumluydu. Ve her şeyi bilirdi. Orman içinde kralın bile tam olarak farkında olmadığı bir ağı vardı. Kim olduğundan bir haber olan bazı bağlantıları onu örümcek olarak tanıyorlardı. Ama onu tanıyan büyük kısmın bu lakaptan da haberi yoktu.

Elfin hayatı sırlar, yalanlar, sık sık kavga ve seks ile doluydu. Southerngol imparatorluğunun en önemli ajanı olmak pek kolay değildi.

Yirmi dakika kadar içkisini yavaş yavaş içtikten sonra, hanın kapısı açıldı ve içeriye zengin görünümlü silahsız üç elf ve bir insan girdi. Hepsi erkekti ve bir şeyi kutlamaya hazırlanıyor gibi gülüşüyorlardı. Elf hızlıca masasından kalktı ve kalabalığın dikkatini çekmeden içki bardağı ile hanın barına gitti ve oturdu. Beklediği gibi elflerden birisi bara geldiğinde elf sipariş vermeye çalışan kişi ile göz teması kurdu. Bir saniyelik bakışmanın ardından elf sipariş vermeyi bıraktı ve siyahlı elfin kulağına eğilerek fısıldadı.

"Hayır lordum, yeterince şey öğrendim, onlar değiller."

Siyahlı elf cümleye herhangi bir tepki vermeksizin cebinden birkaç altın çıkarıp bara bıraktı ve kimseye bakmadan sakince handan dışarı çıktı. bahçeden çıktıktan sonra etrafına şöyle bir bakınıp günde 1 kere istediği noktaya gitmesini sağlayan bir kapı açan yüzüğünü parmağında oynattı ve açılan mor oval portaldan sakince geçti.

Saray'ın bahçesinin hemen dışına açılan geçitten çıkıp saraya doğru yürümeye başladı. Bu büyük, elf tasarımı altın işlemelerle kaplı beyaz sarayın içerisine portal açılmasını engelleyen koruma büyüleri bulunmaktaydı. Bahçe kapısındaki muhafız elfin geldiğini görünce hemen beyaz demir kapıyı açtı;

"Hoş geldiniz Lord Vesper."

Vesper muhafıza sadece şöyle bir baktı ve içeri girdi. Genelde çok eğlenceli bir ruh haline sahip olsa da, bugün aklı biraz karışık ve sıkkındı. Daha fazla içmesi gerekiyordu. Vesper'ın sarayda en sevdiği yer bahçeydi. Oldukça büyük ve neredeyse şehrin içindeki bir orman gibiydi. Altın renkli yaprakları olan ağaçlardan belki de yüzden fazlası bahçenin içini doldurmaktaydı. Mermerden bir yol önce bir havuzun yanından geçiyor ardından saraya doğru ilerliyordu. Yolun etrafında içerisinde büyülü mumlar yanan şık direkler bulunmaktaydı. Sarayın hemen her penceresinde ışık vardı ve bahçenin bir yerinde bir kraliyet bardı müzik pratiği yapıyordu. Alorha'da mükemmel bir yaz akşamıydı. Vesper bahçeden geçerken bard gitmeden bahçede sarhoş olmayı kafasına koydu. Ama bu sefer bahçede sızmamalıydı, kraliçe çok rahatsız olmuştu. Her zaman olduğu gibi.

SoutherngoldWhere stories live. Discover now