Gizemli Yabancı: 2

Start from the beginning
                                    

Mayıs'ta bir gece, yaptığımız bu tür bir konuşmadan sonra, ertesi sabah kalkıp onunla birlikte güzel bir kahvaltı ettik, sonra aşağıya inip köprüyü geçtik ve uzaklara, soldaki tepelerde çok sevdiğimiz bir yer olan ağaçlıklı doruğa çıktık, orada gölgelikte dinlenmek ve tütün içmek için yere uzandık ve o garip şeyler üzerinde yeniden konuştuk, çünkü bunlar henüz aklımızdan çıkmamıştı ve bizi etkiliyordu. Ama tütün içemedik, çünkü dikkatsiz davranmış ve çakmak taşımızla kavımızı yanımıza almamıştık.

Biraz sonra ağaçların arasından rahat adımlarla bir genç çıkageldi ve bize doğru yürüdü, yere oturup bizi tanıyormuş gibi sıcak, dostça bir havayla konuşmaya başladı. Ama biz ona yanıt vermedik, çünkü o bir yabancıydı, biz yabancılara alışık değildik, ondan çekiniyorduk. Üstünde yeni ve iyi giysiler vardı, yakışıklıydı, insanın gönlünü çelen bir yüzü ve hoş bir sesi vardı, rahattı, zarifti ve hiç sıkılgan değildi, öbür çocuklar gibi ağırkanlı, hantal, ürkek biri de değildi. Onunla dostluk kurmak istiyorduk, ama işe nereden başlayacağımızı bilmiyorduk. Sonra benim aklıma pipo geldi, ona teklif edersem, bunun iyi niyetle yapılmış bir teklif olarak algılanıp algılanmayacağını merak ettim. Ama aklıma yanımızda ateş olmadığı geldi, bu yüzden üzüldüm, umut kırıklığı yaşadım. Oysa o, yüzü aydınlanarak ve hoşnut bir havayla başını kaldırıp şöyle dedi:

"Ateş mi? Aaa, bu kolay, ben ateş bulurum."

O kadar şaşırmıştım ki konuşamıyordum, çünkü ben henüz hiçbir şey söylememiştim. Pipoyu eline aldı, üstüne nefesini üfledi, tütün kızardı, üstünden sarmallanarak dumanlar yükselmeye başladı. Biz yerimizden fırladık, koşup oradan gitmeye hazırlandık, çünkü bu doğaüstü bir şeydi, onun bize kalmamız için ısrarla yalvarmasına, bize hiçbir zarar vermeyeceği, yalnızca bizimle arkadaş olmak, bize eşlik etmek istediği yolunda söz vermesine karşın birkaç adım koşup uzaklaştık. Sonra bundan vazgeçip olduğumuz yerde durduk, merak ve şaşkınlık içinde olduğumuzdan geri dönmek istedik, ama korkup bunu göze alamadık. O, yumuşak, ikna edici sesiyle bizi yüreklendirmeye devam etti, piponun patlamadığını ve hiçbir şey olmadığını görünce güvenimiz yavaş yavaş yerine geldi, merakımız korkumuza ağır basmaya başladı, biz de geri dönmeyi göze aldık – ama yavaş yavaş ve bir tehlike anında hızla kaçıp gitmeye hazır olarak.

O bizi yatıştırmaya çalışıyordu, üstelik bunu nasıl yapacağını çok iyi biliyordu, karşısındaki kişi bu kadar ciddi, doğal ve nazik olduğu, onun konuştuğu kadar büyüleyici konuştuğu zaman insan kuşku içinde ve ürkek olmayı sürdüremez, hayır, o hepimizin gönlünü kazanmıştı; çok geçmeden biz de hoşnut, rahat ve konuşkan bir havaya girdik, bu yeni dostu bulduğumuz için kendimizi mutlu hissettik. Çekingenlik duygusunu üstümüzden attıktan sonra o garip şeyi nasıl yaptığını öğrenmek istedik, o da bunu yapmayı öğrenmiş olmadığını söyledi, bu ona –başka şeyler gibi– başka garip şeyler gibi, doğal olarak verilmiş bir yetenekmiş.

"Ne gibi garip şeyler?"

"Aaa, çok var, kaç tane olduğunu bilmiyorum."

"Onları da görmemize izin verir misiniz?"

"Gösterin – lütfen!" dedi ötekiler.

"Gene kaçmayacaksınız ama?"

"Hayır – gerçekten kaçmayacağız. Lütfen yapın bunu. Olmaz mı?"

"Peki, zevkle, ama verdiğiniz sözü unutmayacaksınız, biliyorsunuz."

Unutmayacağımızı söyledik, o, bir su birikintisinin yanına gitti, bir yapraktan yaptığı bardağın içine su doldurarak geri geldi, üstüne üfleyip bardağın elinden attı, su bardak şeklinde bir buz parçasına dönüşmüştü. Biz çok şaşırmış ve büyülenmiştik ama artık korkmuyorduk, orada bulunmaktan çok hoşnuttuk, ondan buna devam etmesini, daha başka şeyler de yapmasını istedik. O da yaptı. Bize, mevsimi olsun olmasın, istediğimiz her türlü meyveyi verebileceğini söyledi. Hepimiz bir ağızdan konuşmaya başladık:

Seçme ÖykülerWhere stories live. Discover now