Lost aralarında en az iletişim kurduğu üyeydi. Ki Jongdae de baya konuşkandı ha! Sakin tiplerden değildi, siz de bilirdiniz gerçi. Onunla konuşmamak için de bir sebebi yoktu. Neden hiç konuşmadıklarını aklında tartıyordu, bir sonuç bulmak için en dip köşelerine kadar dalmıştı fakat tek bir yanıt yoktu.

Pişmanlıkla iç çekti. Lay dışlanmış hissetmiş olmalıydı. Diğerleri aralarında iyi-kötü iletişime geçerken o yabancı gibiydi.

Yemeğini yediği tabağı sudan geçirip koydu bulaşık makinesine. Elini yıkayıp tek kişilik koltukta oturan en büyüğü süzdükten sonra hiç bulaşmadan geçti diğerinin yanına. Varlığını fark etmemiş gibi gözüküyordu. Böylece onun yüzünü inceleme imkanı bulabilmişti.

Uzun siyah saçları gözünün önüne düşüyordu, bu zaten küçük kısık olan çekik gözlerini daha da yok etmiş ama aynı zamanda şirin bir ifade katmıştı ona. Uzun bir yüzü olduğundan yakışıyordu kahkül. Beyaz tenliydi tatlı bir çukurla süslenmiş. Konuştuğunda ya da yemek yediğinde belirginleşen gamzesi onun belki de en dikkat çekici noktasıydı yüzündeki.

Son olarak dudaklarına baktığında üst dudağının ince olduğunu, buna nazaran alt dudağının gayet de dolgun olduğunu fark etmişti. Düz bir surat ifadesinde bile onun şirin gözüktüğünü söyleyebilirdi. Bunları görememiş olmak bakmasına rağmen, üzücü gelmişti.

Etrafınızdaki şeylere dikkatle bakmamak çoğu zaman çoğu güzelliği kaçırmanıza sebep olurdu. Dalgın bir an, üzgün bir an, heyecanlı bir an, endişeli bir an.

Binlerce an ve firar eden anılar.

Kaderinde, elinde tuttuğu geleceğinde bir şeyleri değiştirmek istiyordu artık Jongdae. Ayağa kalktı ki oturmasının üstünden pek de vakit geçmemişti. Peşinden çağırdı uzun olanı. Büyüğün o saniyeyi yakalamaması için çabalamıştı. Odasına çıkmasından biraz sonra gelmişti Lay. Meraklı ve endişeli gözlerle izliyordu tatlı Jongdae'yi.

İkisi de ayakta dururken hiç beklemediği bir anda sarıldı ona Glee. Kolları bir anlığına boşlukta kalmış, ne yapacağını bilememişti. O anın şaşkınlığı çok büyüktü. Sevdiği bir kardeşine sarılmaktan daha büyük ne yazık ki.

"Ya hyung kollarımda kaybolma da karşılık ver."

Aninden sıçrayıp sardı ona uzuvlarını. Birine gerçek anlamda sarılmayalı öyle uzun zaman geçmişti ki unutmuştu bu duyguyu, ne kadar rahatlatıcı olduğunu. Sırlarının arasında yalnızlığıyla kaybolmuştu Lay. Kimseye gidebilecek ne gücü ne de cesareti vardı. Tek başına kalmanın herkes için iyi olduğunu görüyordu ancak kendini tükettiğinin farkında değildi.

Şimdi kardeşlerinden birinin desteğini böyle yoğun hissederken yüreğinde, göz yaşlarına engel olamamıştı. Sıcak damlalar yanaklarından Jongdae'nin tişörtüne düşmeye başlamıştı. Büyüğün neden ağladığını bilmese de yanında olamadığı için aciz hissetmişti. Birbirlerine güçlü bir kaya gibi birlikte duracaklarına söz vermişlerken nasıl olur da birinin arkada kalmasına izin verebilmişti?

"Ne olursa olsun, biz buradayız Lay hyung. Bize her derdini açabilirsin, yalnızken yanımıza gelebilirsin. Korktuğunda cesaretin, üzüldüğünde neşen, tek hissettiğinde ailen oluruz."

Omuzları sarsıldı ilk önce Yixing'in.

Sonra damlalar aktı.

Göğsü acımaya başladı.

Boğazına kocaman bir yumru oturdu.

Burnu aktı içine çekmesine rağmen.

Kocaman bir çığlık koptu göğsünden.

Bütün yük gitmişti onunla beraber.

***

Castle sosyal medya hesaplarında gezinip boş boş vakit harcarken aslında yapması gereken daha önemli şeyler olduğunun farkındaydı. Yetişkin işleriyle uğraşmalıydı muhtemelen gerçekleri ortaya çıkarmak için. Bones'a gelen mesajı açığa çıkarmalılardı, ikinci kez oluyordu sonuçta.

Lakin hiç içinden gelmiyordu bir şey yapmak. Öyle yorulmuş, tükenmişti ki biraz olsun dinlenmek istiyordu. Hiç olmazsa bir günü kendine ayırabilirse belki hem aklını hem yapacaklarını toparlayabilirdi.

Bunu ummuştu fakat başkaları, bir şeyler izin vermiyordu duruma. Telefonuna gelen mesaj 'ding' sesinin odanın duvarlarında yankılanmasına neden olmuştu. Kimseden mesaj beklemediği için hemen girdi kutuya. Orada gördüğü link kaş çatmasına sebebiyet vermişti. Anlamlandıramamıştı hala olanları.

Link bir belgenin telefonuna inmesini sağlamıştı. Nefret ediyordu kağıt işinden. İnatla da bitmiyordu ya, hayret ediyordu. Komik bir video göndermek varken neydi bu doküman aşkı insanlardaki!

Öfleyip püfleyerek saçmalamayı kesmeyi umdu. Belgenin başlığında iki kişinin adı vardı. İkisinin de Taylandlı olduğuna dair bir izlenime kapılmıştı. Böyle isimler genellikle oraların insanlarında olurdu. Ardından sevimli bir yüz ve hakkındaki bilgilerle karşılaştı. Bunların ne işe yarayacağını ya da onu neden ilgilendirdiğini hala anlamamıştı.

Ancak bir süre sonra bir Kore'linin ismini gördü. Yollanacak kişi olduğu yazıyordu. Bir alt satırda görevi vardı çocuğun. Adamı günde yedi saat boyunca aralıksız tatmin etmek, yemeğini ağzıyla yedirmek, evin içinde çıplak dolaşmak, gelen misafirlere her türlü hizmet ve Jongin'in kesinlikle devamını okumak istemediği şeyler.

Gözlerini kapatıp bir anlığına nefes aldı. Gözünün önüne gelen iğrenç görüntüler ani bir sinirin bedeninden yükselmesine sebep olmuştu. Zaten araba kazasından beri fazlasıyla hassastı. Bu okudukları tuzu biberi oluvermişti.

Diğer çocukla alakalı da benzeri şeyleri görmesiyle bu bilgilerin ona neden yollandığını daha çok sorgulamıştı. En aşağı indiğinde ilk deneklerin beğenilmesi takdirinde okuldan yollanılabilecek fazlasıyla kişinin olduğu sözü verilmişti. O zaman birkaç elektirik teli çakmıştı kafasında.

İkinci çocuk tanıdık geliyordu zaten. Şimdi bulmuştu kim olduğunu. Okuldan Ten'di bu. Kendisinden yaşça baya küçük olanlardan biriydi ancak kafeteryada falan görürdü. Dansa ilgisi olduğundan ortak dersleri olmuştu eskiden.

Diğeri de onlardandı büyük ihtimalle. Lee Soo Man bunun için mi kullanıyorlardı çocukları?

Bunun için miydi annelerinden ayrılmaları?

Bones'un göz yaşları,

Survivor'ın içine kapanışı,

Glee'nin sessiz göz yaşları,

Lost'un suskunluğu,

Castle'ın yüreğindeki yangın bunun için miydi?

Lanet etti olanlara. Yaşadıklarına. Hak verdi bunca zaman yaptığı her bir asiliğe. Kimin tarafında olması gerektiği belliydi artık. Tereddüt ettiği her saniye bir çocuğun sessiz çığlığı olacaktı. Çalınan tebessümü olacaktı.

Ceketini alıp çıktı evden. Olması gerektiği yer onu bekliyordu.

-Azra

Kısa bir bölüm oldu ama aklımda çok da bir şey yoktu be canlarım bölümün başına oturmak bile çoğu zaman zor geldi bana ama yine de seviyorum bu hikayeyi yazmayı

Belki de ağırlaşıyor diyedir... Komik ya da eğlenceli bir şeyler bulamıyorum buraya yazmak için ama birazcık böyle gideceğiz kızmayın, üzülmeyin tam tersine sevinin boş zamanlar bitti artık eheheh Gerçi hepimizin nefes almaya ihtiyacı var merak etmeyin çok da sıkmayacağım sizi

Bir ayda iki bölüm biri başı diğeri sonu, umarım yakında daha sık bölümlerle karşılaşacaksınız okulda bitti artık çünkü

Bu bölüm güç bulmasını istediğim Kim_Nini  unutma hiçbir şey senden önemli değil

JudasWhere stories live. Discover now