Sayfaları masaya çarpıp eğildi ona doğru. Yüzündeki sert ve keskin ifade küçüğün geri çekilmesine neden olmuştu. Şaşkın bakışlarının altında şüphe vardı yaptığı şeyin anlaşılıp anlaşılmadığına dair. Göz ucuyla kağıtlara baktığında tam da tahmin ettiği şeyin olduğunu gördü. Derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. Başına ağrı girmeye başlıyordu.

Suho tartışmaktan en nefret ettiği insandı. Kris'ten bile daha beterdi durum. Onunla tartıştığınızda illa ki haklı çıkacağı bir nokta buluyordu. Ayrıca kesinlikle beklemediği yerlerden vuruluyordu her seferinde. Kendini savunacakken silahsız bırakılıyordu.

"Hyung açıklamama izin ver."

"Senin benimle zorun mu var? Ben seni bunca yıl aptal olasın diye mi yetiştirdim?"

Gözlerini açıp kaşlarını çattı Tao, çenesi istemsizce gerilemişti. "Sen benim annem değilsin."

"Seninle annenden daha çok vakit geçirdim beyefendi. Kazulet Kris bile yontuldu. Sen hala safsın! Ne yapacağım ben seninle?"

"Hatalı olduğumu biliyorum ama bir açıklamam var. Ayrıca çok da kötü bir şey yapmadım."

"Daha ne yapacaksın? Elimizdeki kozları harcıyorsun tek tek."

"O harcamak değil bir kere! Tam tersi, onları bize getirecek."

Doğrulup elini beline koydu Suho. Üstündeki gri takım elbise duruşundan dolayı kırışmış, özenle yapılan saçlarından teller firar ediyordu. Düzenin temsilcisi dağılmıştı.

"Nasıl olacak o?"

"Bak hyung, geri kalan bilgiler elimizde kalabilir fakat onlara savaşacak bir şey vermeliyiz. Boa noona zaten yanımızda. Eminim Yunho-shiyi ikna edecektir. O bizle olursa bütün takım olur."

"Ve sen buna ihtiyacımız olduğunu düşünüyorsun?"

"Tekrar mı aynı konu? Acı çektiğini göremiyor musun? Onları seviyor."

Söylenmemesi gereken bir laf söylenmiş gibi adımları geriledi ve uzaklaştı masadan Joon. Yeterince mesafe koyduktan sonra durmuştu. Nasıl hareket ettiğini bile farkına varamamıştı aslında. En zayıf noktasıyla vurulmuştu silahı olmayan biri tarafından. Bazen Tao'nun tehlikeli olabildiğini unutuyordu.

"Onlarla doğru düzgün iletişim bile kuramıyor. Ne sevmesinden bahsediyorsun?"

"Gözlerinden görmüş olman lazım hyung. Ben de seviyorum. Hem neden zararsız insanları öldürüyoruz?"

"Zararsız mı? Onlar bizi öldürmesinler diye olabilir mi küçüğüm?"

"Kavgamızın nedenini gösterirsek bize katılacaklarından eminim."

"Tek sıkımlık işleri varken neden bu kadar uğraşıyoruz..? Yoruldum..."

"Çok acımasızsın."

"Olmam gerektiği gibi."

***

Glee yemeğini yerken salonda oturan ikiliye bakıyordu sürekli. Son zamanlarda Xiumin'in değiştiğini görebiliyordu, daha çok konuşmaya başlamış ve diğerlerine karşı daha sevecen olmuştu. İçine kapanıklığını üstünden atmaya başlıyordu ki Jongdae bunda payı olduğunun farkındaydı. Yakınlaşıyorlardı.

Aklının almadığı şey ise yaşanan bunca gelişmeye rağmen nasıl olur da Lost ile yeni tanışmışlar gibi birbirilerinden uzak olurlardı?

Uzun boylu olan da sessiz biriydi ama asla soğuk ya da etrafındakileri kendinden uzaklaştıran bir yapısı yoktu. Aslında Jongdae onun kişiliği hakkında konuşabileceği kadar bilgiye sahip olup olmadığını da bilmiyordu. Ona baktıkça önceden iletişime geçtikleri zamanları aklına getirmeye çalışıp başarısız oluyordu.

JudasWhere stories live. Discover now