Madam de Mortsauf'un Vikont Felix de Vandenesse'e mektubu

Félix, fazlasıyla sevilen dost, şimdi size yüreğimi açmam gerekiyor, size sizi ne denli sevdiğimi belirtmekten çok, bu yürekte açtığınız yaraların derinliğini, ağırlığını gözleriniz önüne sererek borçlarınızın büyüklüğünü göstermek için. Yolculuğun yorgunluklarıyla ezilmiş, savaşta aldığım yaralarla bitmiş bir durumda devrildiğim dakikada, şükürler olsun ki, kadın öldü, yalnız anne yaşadı. Nasıl dertlerimin ilk nedeni olduğunuzu göreceksiniz, dostum. Daha sonra vuruşlarınıza kendimi seve seve sundumsa da bugün açtığınız son bir yarayla ölüyorum; ama sevilen kimsenin elinden yaralandığını duymanın da sonsuz hazları vardır. Çok geçmeden acılar beni güçsüz bırakacak kuşkusuz, bu yüzden, aklımın son ışıltılarından yararlanarak, çocuklara kendilerini yoksun bırakacağınız yüreğin eksikliğini duyurmamanız için size yalvaracağım. Sizi daha az sevseydim, bu görevi almanızı emrederdim; ama arı bir pişmanlığın etkisiyle, bir de aşkınızın sürmesi olarak bu görevi kendi gönlünüzle üzerinize almanızı söylemeyi yeğ tutuyorum; bizim aşkımıza sürekli olarak pişmanlık düşünceleri, kefaret yerine geçen korkular karışmadı mı? Sonra, biliyorum, hep seviyoruz birbirimizi. Suçunuzun korkunçluğu sizden çok benden kaynaklanıyor, ben ona içimde ölümcül bir yankı kazandırdım. Kıskanç, ama ölümüne kıskanç olduğumu söylememiş miydim size? Eh işte, ölüyorum. Yine de üzülmeyin; insan yasalarını yerine getirdik. Kilise, en kutlu ağızlarından biriyle, doğal eğilimlerini kendi buyruklarına kurban edenlere Tanrı'nın cömert davranacağını söyledi bana. Sevgilim, her şeyi öğrenin öyleyse, çünkü bir tek düşüncemden bile habersiz kalmayasınız istiyorum. Son dakikalarımda Tanrı'ya söyleyeceklerimi siz de bilmelisiniz, onun gökyüzünün kralı olduğu gibi, gönlümün kralı olan siz.

Angoulême Dükü onuruna verilen o şenliğe, bulunduğum tek şenliğe değin, evlilik beni genç kızların ruhuna meleklerin güzelliğini veren bilgisizlik içinde bırakmıştı. Anneydim, orası öyle; ama aşk yasal hazlarıyla kuşatmamıştı beni. Nasıl böyle kaldım? Hiç mi hiç bilmiyorum; içimde her şeyin bir anda hangi yasalarla değiştiğini de bilmiyorum. Öpüşlerinizi bugün de anımsıyor musunuz? Yaşamımı buyrukları altına aldılar, ruhumda izler açtılar; kanınızın ateşi kanımın ateşini uyandırdı; gençliğiniz gençliğime aktı, istekleriniz yüreğime girdi. Öyle mağrur bir biçimde doğrulduğum zaman, hiçbir dilde, hiçbir sözcükle anlatamayacağım bir duyu duyuyordum, çocuklar da ışıkla gözlerinin birleşmesini, dudakları üzerinde yaşamın öpüşünü anlatacak sözcüğü hâlâ bulamamışlardır. Evet, yankılarla gelmiş sesti bu, karanlıklar içine atılmış ışıktı, evrene verilmiş devinimdi; hiç değilse bütün bu şeyler gibi hızlı oldu; ama çok daha güzeldi, çünkü ruhun yaşamıydı! Dünyada benim bilmediğim bir garip şey, düşünceden daha güzel bir güç bulunduğunu anladım, bütün düşünceler, bütün güçlerdi bu, paylaşılmış bir coşkunlukta bütün gelecekti. Artık yalnız yarım anne olarak gördüm kendimi. Bu yıldırım yüreğimin üzerine düşünce, ben bilmeden uyuklayan istekleri uyandırdı; teyzemin beni alnımdan öpünce, "Zavallı Henriette!" diye haykırarak bütün söylemek istediklerini birdenbire sezdim. Clochegourde'a dönünce, bahar, ilk yapraklar, çiçeklerin kokusu, güzel, ak bulutlar, Indre, gökyüzü, her şey bana o zamana değin anlaşılmamış ve ruhuma sizin duyularıma geçirdiğiniz devinimden birazını veren bir dille konuşuyordu. Siz bu korkunç öpüşleri unuttuysanız da ben onları hiçbir zaman belleğimden silemedim; onlardan ölüyorum! Evet, o zamandan beri sizi ne zaman görsem, yeniden kabartıyordunuz onları; sizi görünce, hatta geleceğinizi sezince, tepeden tırnağa heyecanlanıyordum. Bu büyük ateşi ne zaman ne de güçlü istemim dizginleyebildi. Elimde olmadan soruyordum kendi kendime: "Hazlar nasıl olur acaba?" Karşılıklı bakışlarımız, ellerim üzerine kondurduğunuz saygılı öpüşler, kolunuzun üzerine konulmuş kolum, sevgiyle yükselip alçalan sesiniz, kısacası, en ufak şeyler beni öyle sert bir biçimde sarsıyordu ki, hemen her zaman gözlerimin üzerine bir bulut yayılıyordu; ayaklanmış duyuların gürültüsü kulaklarımı dolduruyordu o zaman. Ah! Büsbütün soğuk davranmaya çalıştığım bu anlarda, beni kollarınıza alsanız, mutluluktan ölürdüm. Bazı bazı sizden bir şiddet bekledim, ama dua bu kötü düşünceyi çabucak kovuyordu. Çocuklarımın ağzında adınız, yüzümü renklendiriveren, daha sıcak bir kanla dolduruyordu yüreğimi, bu adı söyletmek için Madeleineciğime tuzaklar kuruyordum, öylesine seviyordum bu duyunun kaynaşmalarını. Ne diyeyim? Yazınızın bir büyüsü vardı, mektuplarınıza bir portreyi seyreder gibi bakıyordum.

Vadideki ZambakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin