Çok hafifti, ama her şeyden önce çok ateşliydi; onu kucaklayınca, bedeninin çok yakıcı olduğunu duydum. Mösyö Deslandes içeriye girdi, odayı böyle süslü görünce şaşırdı; ama beni görünce, her şey açıklandı kafasında.

"Ölmek için ne acılar çekiliyor, Mösyö," dedi boğuk bir sesle.

Oturdu, hastasının nabzını yokladı, birdenbire kalktı, gelip alçak sesle Papaz'la konuştu, sonra çıktı; ardından gittim.

"Ne yapacaksınız?" diye sordum.

"Onu tüyler ürpertici bir can çekişmeden kurtaracağız," dedi bana. "Bu denli güçlü olacağı kimin aklına gelirdi? Yaşama biçimini düşünüyoruz da hâlâ nasıl yaşadığını anlayamıyoruz. İşte tam kırk iki gündür Kontes ne yedi ne içti ne de uyudu."

Mösyö Deslandes, Manette'i çağırdı. Rahip Birotteau beni bahçeye götürdü.

"Bırakalım hekim yapacağını yapsın," dedi. "Manette' in yardımıyla afyon verecek. İşte işittiniz," dedi, "bu çılgın davranışlarda tümüyle suçsuz sayılamasa bile..."

"Hayır, bu o değil artık," dedim.

Acıdan şaşkına dönmüştüm. Yürüdükçe, bu sahnenin her ayrıntısı daha bir genişlik kazanıyordu. Birdenbire setin alt yanındaki küçük kapıdan çıktım, gelip kayığa oturdum, düşüncelerimle baş başa kalmak için burada saklandım. Beni yaşatan bu güçten kendimi koparmaya çalıştım. Tatarlar eşini aldatma suçunu işleyen kimseyi cezalandırmak için, uzvunu bir tahta parçası içine koyar, açlıktan ölmek istemiyorsa bu uzvunu kessin, diye yanına bir de bıçak bırakırlarmış, benimki de buna benzer bir işkenceydi: Ruhum korkunç bir ders çıkarıyordu bundan, onun da en güzel yarısını koparmam gerekiyordu. Benim yaşamım da boşa gitmişti! Umutsuzluk en olmayacak düşünceleri getiriyordu aklıma. Kimi zaman onunla ölmek, kimi zaman da Trappe tarikatının papazlarının yerleştikleri Meilleraye'e kapanmak istiyordum. Donuklaşmış gözlerim, dış nesneleri görmüyordu artık. Henriette'in acı çektiği odanın pencerelerini seyrediyordum, onu kendisiyle nişanlandığım gece aydınlatan ışığı gördüğümü sanarak. Çalışmalar içinde kendimi ona saklayarak, bana yarattığı basit yaşama boyun eğmem gerekmez miydi? Bütün erkekler gibi benim de uğradığım o aşağılık, o yüz kızartıcı tutkulardan beni korumak için büyük bir adam olmamı emretmemiş miydi? Fazilet, benim sürdürmesini bilemediğim yüce seçkinlik değil miydi? Arabelle'in anladığı biçimiyle aşk beni birdenbire tiksindirdi.

Bundan böyle bana ışığın ve umudun nereden geleceğini, yaşamakla ne bulacağımı düşünerek yorgun başımı kaldırdığım sırada, hava hafif bir gürültüyle kıpırdadı. Setten yana döndüm. Madeleine'in yalnız başına, ağır adımlarla dolaştığını gördüm. Bu sevgili çocuktan haçın dibinde üzerime çevirdiği soğuk bakışın nedenini sormak için sete doğru çıktığım sırada, kanepenin üzerine oturmuştu; beni yarı yolda görünce, kalktı, benimle yalnız kalmamak için, geldiğimi görmemiş gibi yaptı; yürüyüşü aceleci, anlamlıydı.

Benden nefret ediyordu, annesinin katilinden kaçıyordu. Merdivenlerden Clochegourde'a dönünce, Madeleine'i bir heykel gibi, kımıltısız ve ayakta, ayak seslerimi dinler gördüm. Jacques bir basamağın üzerine oturmuştu, duruşu hep birlikte dolaştığımız sırada beni sarsmış, bana ruhumuzun bir köşesinde bırakıp sonra, zaman bulunca, yeniden ele alıp derinleştirdiğimiz türden düşünceleri esinlemiş olan duygusuzluğu belirtiyordu. İçlerinde ölümü taşıyan bütün gençlerin cenazelerde duygusuz olduklarını fark etmişimdir. Bu karanlık ruhu sorguya çekmek istedim. Madeleine düşüncelerini yalnız kendine mi saklamıştı, kinini Jacques'a da geçirmiş miydi?

Konuşmaya girişmek için, "Biliyor musun, ben senin en sadık kardeşinim," dedim.

"Dostluğunuzun bana bir yararı yok, annemin ardından gideceğim!" diye yanıtladı, acıdan yabanıllaşmış bir bakışla baktı.

Vadideki ZambakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin