İngiliz kadını, tersine, aşkına dünya karşısında boyun eğdirtir. Eğitiminin sonucu olarak, o buz gibi alışkanlığı, size sözünü ettiğim o öylesine bencil İngiliz davranışını sürdürmeye alışmıştır, yüreğini bir İngiliz makinesi kolaylığıyla açıp kapar. Duygusuzca takıp çıkardığı, anlaşılmaz bir maskesi vardır; bütün gözlerden uzak olunca, bir İtalyan kadını gibi tutkulu olmakla birlikte, insanlar araya girer girmez soğuk bir saygınlık havası takınır. O zaman en çok sevilen erkek, yüzün derin kımıltısızlığını, sesin durgunluğunu, odasından çıkmış İngiliz kadınına özgü, kusursuz serbestliği görünce, saltanatından kuşkuya düşer. Bu sırada, ikiyüzlülük ilgisizliğe dek varır, İngiliz kadını her şeyi unutmuştur. Hiç kuşkusuz, aşkını bir giysi gibi sırtından atmasını bilen kadın, onu değiştirebileceği inancını da uyandırır. Bir kadının aşkı bir elişi gibi ele aldığını, ona ara verdiğini, sonra yine başladığını görerek kırılmış onurun yol açtığı gönül dalgaları ne fırtınalar yaratmaz! Bu kadınlar iyice sizin olamayacak ölçüde istemlidirler; çevreye o denli önem verirler ki, saltanatınızın tam olması olanaksızdır. Fransız kadınının hastayı bir bakışta avuttuğu, kimi güzel alaylarla konuklara karşı öfkesini belli ettiği yerde, İngiliz kadınlarının sessizliği mutlaktır, ruhu kızdırır, aklı alaya alır. Bu kadınlar, olur olmaz durumlarda öyle sürekli biçimde kurum satarlar ki, çokları için, fashion'ın her şeyi yapabilirliği zevklerini bile etki alanı içine alır. Ar duygusunda aşırılığa kaçan, aşkta da aşırılığa kaçar, İngiliz kadınları böyledir; her şeyi biçime koyarlar, ama biçim aşkı onlarda sanat duygusunu doğurmaz: Ne derlerse desinler, Fransız kadınlarının ruhuna, İngiliz kadınlarının akılca tartılmış, hesaplanmış aşkı karşısında bunca üstünlük sağlayan farklar Protestanlık ve Katoliklik karşıtlığıyla açıklanır. Protestanlık kuşku duyar, inceler, inançları öldürür, öyleyse sanatın ve aşkın ölümüdür.

Kibar çevrenin buyurduğu yerde, kibar çevre insanları boyun eğmelidir; ama tutkulu insanlar hemen kaçarlar ondan, böylesi onlar için katlanılmaz bir şeydir. Lady Dudley'in kibar çevreden hiç de vazgeçemeyeceğini, İngiliz değişkenliğine onun da alışkın olduğunu görünce, onurum ne denli sarsıldı, anlarsınız artık: Bir özveri değildi çevrenin ondan istediği; hayır, ister istemez, birbirine düşman iki biçim altında gösteriyordu kendini; sevdi mi sarhoşlukla seviyordu; hiçbir ülkenin hiçbir kadını onunla karşılaştırılamazdı, bütün bir saraya bedeldi; ama bu peri oyunu üzerine perde indi mi, anısını bile kovuyordu onun. Ne bir bakışa karşılık veriyordu ne bir gülümsemeye; ne sultan ne de köleydi, tümcelerini ve dirseklerini daha düzgün bir duruma getirmek zorunda olan bir elçi karısı gibiydi, sakinliğiyle tepesini attırtıyordu insanın; ar duygusuyla gönlü yaralıyordu; böylece, aşkı coşkunluğun etkisiyle bir ülkü durumuna yükseltecek yerde, bir gereksinim düzeyine dek indiriyordu. Ne korku ne pişmanlık ne istek belirtiyordu; ama, sevgisi birdenbire yakılmış iki ateş gibi yükseliveriyor, eski önlemini yerden yere vurur gibi oluyordu. Bu iki kadından hangisine inanacaktım?

O zaman binlerce iğnelenmeyle Henriette'i Arabelle' den ayıran sonsuz farkları sezdim. Madam de Mortsauf bir an için benden ayrıldı mı havayı kendinden söz etmekle görevlendirir gibi olurdu; o gidince, giysisinin kıvrımlarının hışırtısı sevinçle kulağıma gelir, o dönünce de bu kıvrımlar, gözlerime seslenirdi; gözlerini yere dikişinde sonsuz sevgiler vardı; sesi, o ezgili ses, sürekli bir okşayıştı; konuşmaları değişmez bir düşünceye tanıklık eder, hep kendi kendine benzerdi; ruhumu biri ateşli, öbürü buz gibi iki havaya bölmezdi; sonra Madam de Mortsauf aklını ve düşüncesinin özünü, duygularını belirtmeye ayırmıştı, çocuklarının ve benim yanımda, düşünceleriyle çekici olurdu. Ama Arabelle'in aklı, yaşamı sevimli kılmasına yardımcı olmuyordu, benim yararıma kullanmıyordu bu aklı, yalnız çevreyle, yalnız çevre için vardı. Arabelle yalnız alaycıydı; parçalamayı, ısırmayı seviyordu, eğlenmek için değil, bir açlığı gidermek için. Madam de Mortsauf mutluluğunu bütün gözlerden saklardı, Lady Arabelle kendi mutluluğunu bütün Paris'e göstermek istiyor, bir yandan da, korkunç bir yüz buruşturmayla saygının sınırları içinde kalıyordu. Bu gösteriş ve onur, aşk ve soğukluk karışımı, hem arı, hem tutkulu ruhumu sürekli olarak yaralıyordu; böyle bir ısıdan bir başka ısıya geçmesini bilmediğim için de bir huzursuzluktur kaplıyordu içimi; o alışkın olduğu onur perdesine yeniden büründüğü zaman, benim aşk çarpıntılarım dinmemiş oluyordu.

Vadideki ZambakWhere stories live. Discover now