Clochegourde'da birkaç gün geçirdim, Frapesle'e ancak kısa sürelerle konukluğa gittim, bununla birlikte üç kez akşam yemeği yedim orada. Fransız ordusu, Tours'u işgal etti. Hiç kuşku yok, Madam de Mortsauf' un yaşamı ve sağlığıydım, ama, Issoudun ve Orléans yoluyla, ivedi olarak Paris'e dönmek üzere Châteauroux' ya gitmem için yalvardı. Direnmek istedim, dost dehanın konuştuğunu söyledi, gitmemi buyurdu, dinledim sözünü. Bu kez vedalaşmalarımız gözyaşlarına battı, yaşayacağım dünyanın çekiminden korkuyordu benim hesabıma. Paris'i arı aşklar gibi bilinçlerin arılığı için de tehlikeli bir deniz yapan çıkarların, tutkuların, hazların çarkı içine kesin olarak girmek gerekmiyor muydu? Akşamları günün olaylarını ve düşüncelerini, en önemsizlerine varıncaya dek kendisine yazacağıma söz verdim. Bu sözden sonra, yorgun başını omzuma yasladı, "Hiçbir şeyi unutmayın, hepsi de beni ilgilendirecektir," dedi.

Dük'e ve Düşes'e götürülecek mektuplar verdi bana, gelişimin ikinci günü onlara gittim.

"Talihiniz açık gidiyor," dedi Dük, "yemeği burada yiyin, bu akşam benimle şatoya gelin, şansınız açıldı artık. Bu sabah Kral sizi, 'Genç, becerikli ve sadık!' diye andı. Sonra Kral ölü mü, yoksa sağ mı olduğunuzu, öyle başarılı bir biçimde görevinizin üstesinden gelmenizden sonra, olayların sizi nereye attığını bilemediğine üzülüyordu."

O akşam, Danıştay Dilekçe Dairesi Başyardımcı- sı'ydım, Kral XVIII. Louis'nin yanında da süresi saltanat süresine eşit, gizli bir görevim vardı, güven isteyen bir yerdi, göz kamaştırıcı bir görev değildi, ama gözden düşme tehlikesi de yoktu, beni yönetimin göbeğine yerleştirdi, başarılarımın, zenginliklerimin kaynağı oldu. Madam de Mortsauf doğru görmüştü, her şeyi ona borçluydum: güç ve zenginlik, mutluluk ve bilgi; bana yol gösteriyor, beni yüreklendiriyordu, yüreğimi arıtıyor, isteklerime de yokluğu gençliğin güçlerinin boşu boşuna harcanmasına yol açan birliği veriyordu. Daha sonra, göreve bir kişi daha atandı. Sırasıyla altışar ay çalıştık. Gerekince birbirimizin yerini alabiliyorduk; şatoda bir odamız, arabamız, yolculuğa çıkmak zorunda kaldığımız zaman da masraflarımızı karşılayacak geniş ücretlerimiz vardı. Eşsiz durum! O günden beri, politikasını düşmanlarının bile çok yerinde buldukları bir hükümdarın gizli yardımcıları olmak, içe ve dışa ilişkin her şeyi yargılayışını işitmek, görünüşte hiçbir etkisi bulunmamak, bazı bazı da Molière'in Laforêt'ye akıl danıştığı gibi, kendisine akıl danışıldığını görmek, gençlik bilinciyle pekişmiş, eski yaşam deneyimlerinden gelen kararsızlıkları duymak. Öte yandan, geleceğimiz de hırsı doyuracak biçimde saptanmıştı. Danıştay bütçesinden ödenen dilekçe dairesi başyardımcısı aylığımdan başka, Kral bana özel olarak ayda 1.000 frank veriyor, sık sık da bazı ihsanlarda bulunuyordu. Kral, üzerime yığdığı çalışmaya yirmi üç yaşında bir genç adamın uzun zaman dayanamayacağını seziyordu, bununla birlikte, bugün ayan üyesi olan meslektaşım ancak 1817 Ağustosu'nun sonuna doğru seçildi. Bu seçim öyle güçtü, işlerimiz öyle nitelikler gerektiriyordu ki, Kral uzun zaman karar veremedi. İçlerinden birini seçmekte güçlük çektiği genç adamlardan hangisiyle daha iyi çalışabileceğimi sorarak onurlandırdı beni. Bunlar arasında Lepître Pansiyonu'ndaki arkadaşlarımdan biri bulunuyordu, onu hiç belirtmedim; Majesteleri nedenini sordu bana.

"Kralımız aynı ölçüde sadık, ama yetenekleri farklı insanlar seçmiş," dedim; ben, her zaman iyi geçineceğimden kuşku duymadığım ve en becerikli olduğuna inandığım kişiyi söyledim.

Yargım, Kral'ınkiyle birleşiyordu, bu konuda gösterdiğim özveriden dolayı her zaman memnunluk duydu.

"Siz, Bay Birinci olacaksınız," dedi.

Meslektaşımı da bu durumdan habersiz bırakmadı, o da bu destek nedeniyle bana dostluk gösterdi. Lenoncourt Dükü'nün bana verdiği değer, yüksek çevrenin verdiği değerle oranlı oldu. "Kral bu genç adama sıcak bir ilgi gösteriyor; bu genç adamın geleceği parlak, Kral kendisini beğeniyor," sözleri yetenek yerini tutabilirdi; ama gençlere gösterilen güzel ilgiye, iktidara gösterilen şu adlandırılması güç şeyi de karıştırıyordu. Gerek Lenoncourt Dükü'nün, gerekse o sıralarda akrabası Listomère Markisi'yle, Saint-Louis Adası'na görmeye gittiğim yaşlı akrabanın oğluyla evlenmiş olan kız kardeşimin evinde, yavaş yavaş, Saint-Germain çevresinin en etkili kişileriyle tanıştım.

Henriette, çok geçmeden beni kocasının halası Blamont-Chauvry Prensi'nin desteğiyle Petit-Château denilen çevrenin de ta içine soktu; ona benim hakkımda öyle coşkun bir mektup yazmıştı ki, Prenses hemen konağına, görüşmeye çağırdı beni; onunla sıkı ilişki kurdum, hoşuna gitmeyi başardım, koruyucum değil, duygularında annece bir şeyler bulunan bir dostum oldu. Yaşlı Prenses beni kızı Madam d'Espard'la, Langeais Düşesi'yle, Beauséant Vikontesi'yle, Maufrigneuse Düşesi'yle bağıntıya sokmayı bayağı iş edindi, bu kadınlar birbirleri ardından modaya yön vermişlerdi; ben yanlarında ne denli iddiasız, isteklerini yerine getirmeye ne denli hazır olduysam, onlar da bana o denli iyi davrandılar. Kardeşim Charles, beni yadsımak şöyle dursun, o zamandan sonra bana sırtını dayadı, ama bu çabuk başarı gizli bir kıskançlık uyandırdı içinde, bu da sonraları birçok sıkıntıya düşmeme yol açtı. Babamla annem, bu umulmadık başarı karşısında şaşırdılar, koltukları kabardı, en sonunda oğulluğa kabul ettiler beni; ama duyguları, bir oyundu demeyeyim, bir bakıma yapmacık olduğu için, bu dönüş yaralı yüreğimde pek etkili olmadı; öte yandan, bencillikle incinmiş sevgiler, yakınlık duygularını fazla desteklemezler; yürek her türlü hesaptan, çıkardan tiksinir.

Sevgili Henriette'ime yazmakta hiç kusur etmedim, o da ayda bir-iki mektupla yanıt verdi. Ruhu böylece üzerime kanat geriyor, düşünceleri uzaklıkları aşıyor, benim için arı bir hava yaratıyordu. Hiçbir kadın beni kendine bağlayamıyordu. Kral bu geri duruşumu anladı; bu konuda, XV. Louis okulundandı, gülerek "Matmazel de Vandenesse" diyordu bana, ama davranışımdaki bilgelik çok hoşuna gidiyordu. Çocukluğum, her şeyden önce de Clochegourde'da alıştığım sabır, bana her zaman çok iyi davranan Kral'ın sevgisini kazandırmakta çok işe yaradı sanırım. Hiç kuşkusuz mektuplarımı okumak hevesine kapılmıştı, çünkü, bu genç kız yaşayışıma uzun zaman aldanmadı. Bir gün, Dük huzurdaydı, ben de Kral'ın söylediklerini yazıyordum, Lenoncourt Dükü'nün içeri girdiğini görünce, ikimize de şeytanca bir bakışla baktı. Dilediği zaman iğneleyici kılmasını bildiği o güzel gümüş sesiyle, "O körolası Mortsauf hep yaşamak mı istiyor?" dedi.

"Evet, her zaman," diye yanıtladı Dük.

"Oysa Mortsauf Kontesi burada görmek istediğim bir melektir," dedi Kral, "ama, benim elimden bir şey gelmemesi mühürdarımı daha çok sevindirir," diye ekledi bana dönerek. "Altı ay serbestsiniz, dün konuştuğumuz genç adamı size arkadaş almaya karar verdim. Clochegourde'da iyi eğlenin, Mösyö Cato."

Gülümsedi, arabasını odadan dışarı sürdürttü.

Bir kırlangıç gibi Tours iline uçtum. İlk olarak, sevdiğim kadına, yalnız acemiliği üzerinden biraz daha atmış bir genç olarak değil, tavırları en kibar salonlarda geliştirilmiş, görgüsü en ince, en kibar kadınlarca tamamlanmış, en sonunda çektiklerinin ödülünü almış, gökyüzünün bir çocuğa bekçi yaptığı en güzel meleğin deneyinden yararlanmış, şık bir genç adam kılığında görünecektim. Frapesle'de geçen ilk üç ayımda üstüm başım nasıldı, biliyorsunuz.


Vadideki ZambakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin