altmış dokuz

En başından başla
                                    

Gülüşümü bastırıp kafamı salladım. "Tamam, devam et."

Islanan saçlarımla oynarken, "Sana neden mesaj attım biliyor musun?" diye sordu.

"Beni sevdiğin için?"

"Evet ama neden mesaj? Sana kendimi tanıtabileceğim zilyon tane yol vardı. Dershanene kayıt yaptırabilirdim, otobüste sana yer vererek gözüne girebilirdim, Özgür'ü almaya gittiğim de seninle rahatlıkla tanışabilirdim ama ben bunların hiçbirini yapmadım. Hayatına sadece bir mesajla girdim. Beni görmeden sevmeni istedim. Etrafımdaki sahte insanlar gibi ol istemedim. Beni dış görünüşüm yüzünden kabullen istemedim. Öyle biri olmadığını biliyorum ama yine de istemedim. Bu yüzden böyle bir yola başvurdum ve başardım. Beni görmeden önce benden hoşlandın. Hoşlandın dimi? Ben kendi kendime gelin güvey olmuyorum?"

Son cümlesiyle ciddiyetimi kaybedip gülümsedim. "Evet hoşlanmıştım. Çünkü her ne kadar inkar etmek istesem de seninle yazışırken mutlu oluyordum. Beni gülümsetiyordun ve ben bu duruma şaşırıyordum. Beni yüz yüzeyken bile güldürebilen insan sayısı azken sen bunu mesajla yapıyordun. Tuhaftın, hala öylesin. İyi ki de öylesin."

"Şimdi o sevdiğim gözlerini kapat." Sorgulamadan kapattım. Nefesi yüzüme vuruyordu. "Ağlarken," derken yağmurun yanağımdan kayıp giden yolunu parmağıyla takip etti. "Öperken," derken parmağı dudağımı teğet geçti. "Dilek tutarken neden gözlerimizi kapatırız?"

Dudaklarımı büzdüm. "Bilmem."

"Çünkü en güzel şeyler gözle görülen değil, kalpte hissedilendir."

Gözlerimi açıp ona baktım. Yüzü yine çok yakınımdaydı. Yağmur damlaları ikimizin yüzünü de teğet geçerken tipimin kayıp kaymadığını düşünüyordum. Asaf hala kusursuz gözüküyordu. Avuçlarını yanaklarıma yaslayıp beni kendine çekti. Aha şimdi engel olacak bir annem de yoktu. Bu sefer kesin gitti öpücük.

Stresle gözlerimi yumduğum da dudaklarım da bir baskı bekliyordum ama beklediğim gibi olmadı. Asaf burnumun ucunu öpüp geri çekilmişti. Gözlerimi açıp şaşkınlıkla ona baktığım da gülümsedi. "Seni istemediğin hiçbir şeye zorlamam, güzelim."

Yağmur yüzünden çenem titrerken ne diyeceğimi bilememiştim. Normalde ağzı hunharca laf yapan bir kızdım ama söz konusu Asaf olduğun da kendimi konuşma özürlüsü gibi hissediyordum.

"Ohoo biz bunlar mapuslara düştü diye üzülelim, onlar aşna fişne yapsın."

Duyduğum sesle sıçrayarak geri çekildim. Sol tarafımıza döndüğüm de bizimkilerin geldiğini gördüm. Masal, Mert, Ali, Yağmur. Tam kadro gelmişlerdi. Konuşan tabiki Ali'ydi. Masal bana neden ibnece sırıtarak bakıyordu? Sektir! Az önce Asaf'la burun burunayken yakalanmıştık.

"Kes lan boş yapmayı," diyerek Ali'ye çıkıştıktan sonra yere bıraktığı değneğini aldı. Boşta kalan eliyle elimi tuttu. "Gidelim."

İki araba gelmişlerdi. Biri Mert'in, diğeri Ali'nin arabasıydı. Asaf yol boyunca Ali'nin laflarını dinlememek için Mert'in arabasına binmeyi kabul etmişti. Kıyamet alameti.

Bizim eve geldiğimiz de herkesi bize davet etmiştim. Annemler yarın gelecekti, onlar gelmeden eve erkek atabilirdim. Yağmur'un gelmesine şaşırmıştım. Sonuçta bizi tanımayan, Ali'den de pek haz etmeyen birisiydi. Bu yüzden Masal'a sormuştum. Kendini suçlu hissettiği için gelmiş. Onun yüzünden karakolda kaldığımızı düşünmüş ama bilmiyor ki hepsi o Hulusi denen Huysuz yüzünden.

KİMLİKSİZ | Texting ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin