Uçak inişe geçeceğine dair anons verince kemerimi takıp dış seslerden tekrar arınıp içime döndüm. Stresti, aynı zamanda endişeliydim.
"Gelecek. Bunu hissediyorum." diye mırıldandım. "Gelmeli." dizlerime yasladığım ellerime koyduğum, başımla beraber bedenimi geriye verdim.
Ne Mine'ye ne de, Damla dışında, bir başkasına haber vermemiştim. Damla'nın gelme ihtimaliyle Mineyi çağırmamıştım, Damla gelirse Mine'yi göz ardı etmekten korkuyordum.
Nihayet uçak piste indiğinde derin bir nefes alıp kemerimi çözdüm, üstte kıyafetlerimle dolu duran çantamı aldım ve diğer yolcuların aksine sakince herkesin inmesini bekledim. Sanki geç gidince, gelmemişse, gelecekti.
Kontroller falanlar filanlar derken sonunda yakınlarını bekleyen, yakınlarıyla vedalaşan insanların ortasında buldum. Her tarafta insanlar sarılırken beni bekleyen, bana doğru yaklaşan herhangi birini göremedim.
"Gelmemiş işte." diye mırıldandım ağır çantamın sapını bir kaç defa çekiştirirken. "Elime gelen fırsatı ittim resmen."
Küfredip çıkışa yöneldim. Gözlerim dolmuş, ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
"Şu siktiğimin dünyasında kardeşim dışında kimse yanımda durmayacak mı benim?"
__~o sırada~
Belki: Tuna özür dilerim ama gelemiyorum
Belki: Annem vefat etti
Belki: Üzgünüm gerçekten
Belki: Seni seviyorum ama uzun bir süre olmayacağım nasıl istersen öyle anla
Belki: Görüşüz veya hoşçakal
Belki: Hangisini anlamak istersen artık
__