8. Bölüm

5.9K 218 38
                                    

Dünyada bundan daha ferah verici bir şey olabilir miydi?Şimdi onunla beraber bu ıslak yollarda yürüyecek, tenha ve loşbir yerde oturarak göz göze gelecektik. Ona birçok şeyler, şimdiyekadar hiç kimseye, hatta kendime bile söylemediğim şeyleranlatacaktım. Bunların çoğu kafamda bir anda doğuyor vebeni hayrete düşüren bir süratle yerlerini yenilerine bırakıyordu.Onun ellerini tekrar avuçlarımın içine alacaktım, uçları birazkırmızı olan üşümüş parmaklarını ovuşturarak ısıracaktım.Bir kelime ile, ona yakın olacaktım.

Saat üç buçuğa geliyordu. Acaba uyandı mı, dedim. Evinönüne doğru gitmek ve orada dolaşmak doğru olur muydu?Pencereden bakacağını söylemişti. Burada bekleyeceğimi tahminedebilir miydi? Acaba hakikaten gelecek miydi?.. Bu şüpheyiderhal kafamdan kovdum. Böyle düşünmenin ona karşıbir itimatsızlık, bir haksızlık, kendi kurduğum binaya bir tekmevurmak olduğunu hissediyordum. Fakat bir kere aklıma gelenbu nevi ihtimaller büyük bir hızla birbirlerini kovalıyorlardı.Hastalanmış olabilirdi. Acele bir işi çıkmış ve bir yere gitmişolabilirdi. Böyle olması lazımdı. Bu kadar büyük bir saadetinböyle kolayca gelivermesi tabii değildi. Her geçen dakika ile telaşımdaha çok artıyor, kalbim daha hızlı çarpıyordu. Dün akşambaşımdan geçenler, insanın hayatında bir defaya münhasırkalan fevkalade hallerden biriydi. Bunun tekerrürünü beklemekdoğru olmazdı. Kafam derhal birtakım teselliler bulmayabile başlamıştı. Hayatımın birdenbire böyle yeni ve ilerisi karanlıkbir yola girmesi benim için belki hayırlı olmayacaktı. Eskisükûnetime dönmek, uyuşuk günlerin zincirine yapışıp kalmakdaha rahat değil miydi?

Başımı çevirdiğim zaman, onun bana doğru gelmekte olduğunugördüm. Sırtında ince bir pardösü, başında lacivert birbere, ayaklarında alçak ökçeli iskarpinler vardı. Yüzü gülüyordu.Yanıma gelince elini uzatarak:

"Beni burada mı beklediniz? Ne zamandan beri?" dedi.

"Bir saatten beri!"

Sesim heyecandan titriyordu. O bunu şikâyet zannederek,yarı şaka bir sitem ile:

"Kendi kabahatiniz, beyim" dedi. "Ben sizi bir buçuk saattenberi bekliyorum. Evin önüne gelmeyerek bu şairane manzarayıtercih ettiğinizi biraz evvel, tesadüfen fark ettim!"

Demek beni beklemişti. Demek ben onun için ehemmiyetiolan bir insandım. Okşanmış bir küçük kedi gibi gözlerinin içinebaktım:

"Teşekkür ederim!"

"Neye teşekkür ediyorsunuz?"

Cevabımı beklemeden koluma girdi:

"Haydi gidelim!"

Ona tabi olarak yürümeye başladım. Kısa, fakat süratliadımlar atıyordu. Nereye gideceğiz, diye sormaktan korkuyordum,ikimiz de konuşmuyorduk. Ben bu sükûttan fevkaladememnun olduğum halde, mutlaka bir şeyler söylemek icap ettiğinidüşünerek, kendimi yiyordum. Biraz evvel zihnimden birbiriarkasına geçen ve her biri mühim ve alaka verici olmaktadiğerine taş çıkartan o güzel fikirlerden bir tanesi bile meydandayoktu. Kendimi zorladıkça kafamın büsbütün boşalıp dahazavallı bir hale geldiğini ve beynimin zonk zonk vuran bir etparçasından başka bir şey olmadığını hissediyordum. Yan gözlebaktığım zaman bendeki bu telaş ve heyecandan onda eserbulunmadığını gördüm. Siyah gözleri yere çevrilmiş, yüzündetaş gibi sağlam ve hareketsiz bir sükûn, dudaklarının kenarındatebessümü andıran o belli belirsiz kıvrıntı ile, yoluna devamediyordu. Sol elini kolumun üzerine şöylece bırakıvermişti. Birazkalkık duran şahadetparmağı ilerideki bir noktayı işaretediyormuş gibi manalıydı.

Tekrar yüzüne baktığım zaman kalın ve biraz dağınık kaşlarını,bir şey düşünüyor gibi, kaldırmış olduğunu gördüm. Gözkapaklarmınince mavi damarları belli oluyordu. Siyah ve gürkirpikleri hafifçe titremekteydi ve bunların üzerinde miniminibirkaç yağmur damlası parlıyordu. Saçları da yer yer ıslanmıştı.

Kürk Mantolu MadonnaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin