k o m ş u

13 0 0
                                    

Adım Ruby. Benim herkeste rastlanmayan, garip bir hastalığım var. Tanıdığım insanların yüzlerini çabucak unutabiliyorum. Anılar beynimde eskisi gibi kalıyor, ama anılarımdaki insanların yüzlerini ve kim olduklarını bile hatırlayamıyorum. Ve bu, günden güne sandığınızdan daha zor bir duruma dönüşüyor.

Geçen yaz, köpeğim Lizz kayboldu. Sahilde akşama kadar onu aradım durdum, bulamadım. Yaşadığım kasaba pek büyük bir yer değil, ve fazla insan da oturmuyor, dolayısıyla çok uzaklara gidip kaybolacağını hiç düşünmemiştim. Sahilde Lizz için bakınıp dururken, tek başına dolaşan bir adam gördüm. Beni gördüğünde bana el salladı, ama yüzünden kim olduğunu çıkartamadım. Yaşı 30 civarında olsa gerekti, sıskaydı ve boyu da aynı komşumuz Earl amca gibi upuzundu. Earl amca olduğunu varsayarak yanına gittim, Lizz'i kaybettiğimi ve hiç bir yerde bulamadığımı söyledim. Bana bir kaç saat önce sahildeki bir adama vahşice havlayan bir köpek gördüğünü söyledi. Gördüğü köpeği tarif etmesini istedim. Sarı tüylere sahip olduğunu ve oldukça yaşlı bir Labrador gördüğünü söyledi. Ona teşekkür ederek yanından ayrıldım çünkü tarif ettiği köpek Lizz'di.

Bir kaç saat Lizz için bakındıktan sonra sahilden ayrılıp eve doğru yürümeye başladım. Ara sokakların birinden gelen zayıf bir köpek sesi duydum. Koşmaya başladım. "Lizz!", onun ismini bağırdım. Girdiğim dar bir ara sokakta bir kaç karanlık figür gördüm, veya gördüğümü sandım. Ama gözlerimi tekrar açıp baktığımda işte oradaydılar. Vücutları upuzun ve sıskaydı, yüzlerine bakmaya cesaret ettiğimde ise yüzlerinde hiç bir şey bulunmadığını ve simsiyah olduğunu gördüm. Geriye dönüp var gücümle koşmak için bir manevra yaptığımda kafalarını bana çevirdiler. Aralarından bir tanesi ağzını açtı, konuştuğunda ise lanetlenmiş gibi gözüken kocaman ağzından buhar çıkıyordu. Ağzından bir kaç kelime çıktığını duydum, ama söylediği her şey fısıltıya dönüşüyordu. Tam o anda sokaktaki bir arabanın alarmı çalmaya başladı. Bunu fırsat bilip var gücümle koşmaya başladım. Eve gidemezdim, çünkü eve gitseydim beni takip edeceklerdi. Ailemin, kardeşlerimin hayatını ve kendi hayatımı riske atamazdım. Bu yüzden izimi kaybettirene kadar koşmaya karar verdim. Ara sokaklardan geçtim, nefes nefese, var gücümle koşuyordum. Durup arkama baktığımda ise beni takip etmediklerini fark ettim. Bu durumu garipsedim, bir yerlerde saklanmış olabileceklerini düşündüm. Bulunduğum yerde biraz bekledim. Gelmiyorlardı. İzimi kaybettirmiş olduğumu düşündüm. Geri dönmek için arkama döndüğümde ise o korkunç yüzlerle tekrar karşılaştım. Kalbim küt küt atmaya başladı. Her hareketimi izliyorlardı. Üçü de her nasılsa beni tekrar bulmuştu. Tekrar arkama dönüp koşmaya başlayacaktım ki, bu sefer başka bir yüz ile karşılaştım.

Bu, Earl Amca'ydı. Burada olması bir mucizeydi. Onu en son saatler önce sahilde görmüştüm. Burada olduğuna o kadar şaşırmıştım ki ona sarıldım. Ve kendimi güvende hissettim. Earl amca beni bu lanetli yaratıklara karşı korurdu. Beni aileme teslim ederdi. Ona sarılı halde dururken kulağıma birkaç yumuşak ses geldi. Birisi fısıldayarak konuşuyordu. Bir reflex olarak vücudum ona sarılmayı bıraktı ve kendini geriye itti. Onun suratına baktığımda artık çok geçti. Earl amca da onlardan biriydi. Eski yüzünden eser kalmamıştı artık. Gözleri simsiyahtı, sırıtan ağzının içinden buhar çıkıyordu ve yüzü bir boşluk gibi kaybolmuştu. Bilmeliydim. Belki de sahilde gördüğüm bu adam, Earl amca bile değildi. Lizz'i bulma umudum kalmamıştı artık. Kendim için bile umudum yoktu. Gözlerimi kapadım. Bu birbirinden iğrenç gözüken dört karanlık yaratığa bakmak istemiyordum. Tam o sırada yine birinin bir kaç kelime söylediğini duydum. Bu sefer fısıltıdan daha yüksek seste, ve daha anlaşılırlardı. Gözlerimi açtım. Earl amca sandığım yaratık, ağzını açıp tekrar konuştu:
"O ölmeli...Ruby..."
Yaratığın nefesi o kadar kötü kokuyordu ki, kusma dürtümü zar zor bastırabildim. Yüzünün yerinde hiç bir şey olmamasına rağmen, gözlerimin içine bakarak konuştuğunu hissettim.
Kimden bahsettiğini bilmiyordum. Bu ben bile olabilirdim. Arkamdan gelen bir köpek sesi işittim. Ve köpeğimi gördüm. Onu sonunda bulmuştum, ve o iyi durumdaydı, aynı evden çıktığındaki gibi. "Lizz!", ona seslendim ve kafasını okşadım. Deli gibi havlamaya ve vahşice dişlerini göstermeye başladı. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Bir ev köpeği olduğundan, ve yaşından dolayı her zaman çok sakin bir köpek olmuştu. Onun bu hali beni korkutuyordu, ama yaratıklarda işe yaramış gibi gözüküyordu! Karanlık yaratıklar köpeğim onların üzerine yürüdükçe kendilerini geriye çekiyorlardı. Bana en yakın olan yaratığın gözlerinin tekrar üzerimde olduğunu hissettim. Ve karanlık sokakta gözden kayboldular.

Bir hafta sonra, Lizz vefat etmişti. Annemle babam onun artık ömrünün sonuna geldiğini söylemişlerdi. 13 yaşına kadar onu çok seven ailesiyle birlikte yaşamıştı. Ben ise neden ölmesi gerektiğine bir anlam veremiyordum.
O olaydan kimseye bahsetmedim. Lizz ve benim aramda kalacaktı. O gün orada Lizz olmasaydı şu anda hayatta olup, bu satırları yazıyor olamazdım. Beni korkutan şey, o gün yaşadığım olay değildi. Beni hala korkutan şey, Earl amcanın yan evimizde oturan komşumuz olması...

Tekrardan merhaba! Bu benim ilk yazdığım hikaye/creepypasta idi. Nasıl bulduğunuzu çok merak ediyorum, umarım beğenmişsinizdir! :3

Creepypastalar. [HİKAYELERİM]Место, где живут истории. Откройте их для себя