İçerisi kalabalıktı. Ortada, çukurda, yuvarlak bir dans yeri,karşıda bir orkestra, kenarlarda yüksek ve kuytu localar vardı.Bunların yarısından çoğunun perdeleri kapalıydı; içerdeki çiftler ara sıra dans etmek için meydana çıkıyor, sonra tekrar localarınagirerek perdelerini çekiyordu. Henüz kimse tarafındanıutulmamış olduğu anlaşılan bir tanesine gidip oturdum. Birbira söyledim. Çarpıntım geçmişti. Hiç acele etmeyen gözlerleetrafıma baktım. Onu, kürk mantolu kadını, haftalardan beriuykumu kaçıran insanı, yanında yaşlı veya genç bir hovarda ilebu masalardan birinde bulacağımı ve bu kadar büyük birehemmiyet, bu kadar derin bir mana verdiğim kadının nefsininasıl pazara çıkardığını görünce boş hülyalarımdan kurtulacağımıümit ediyordum. Dans mahallinin etrafındaki masalardayoktu. Herhalde localardan birine girmişti. Acı acı güldüğümühissettim. İnsanlara olduklarından başka gözlerle bakmakta ısraredişime içerliyordum. Yirmi dört yaşma geldiğim halde hâ­lâ çocukluğumun saflığından kurtulamamıştım. Basit, hattabelki de hiç güzel olmayan bir resim bende ne müfrit intibalarbırakmış, ne geniş ümitler doğurmuştu. O soluk insan yüzünekitaplar dolduracak kadar çok manalar vermiş, onda, hakikatteasla mevcut olmayan vasıflar bulmuştum. Halbuki o, birçokgenç kadınlar gibi, böyle eğlence yerlerinde adi zevkler peşindekoşuyordu. Benim o kadar hürmetle seyrettiğim yabankedisikürkü de, herhalde buralardaki hizmetlerinin bedeliydi. 

Perdeleri kapalı duran locaları sıra ile göz hapsine alarakiçindekileri tanımaya karar verdim; yarım saat sonra bu mahremköşelerin ateşli çiftlerini tamamen bellemiştim. Kürk mantolukadının bunlardan birinde olmadığı muhakkaktı. Herkesinmerakını uyandırmayı da göze alarak, perdeler açılıp kapandıkça,dikkatle içeri bakıyordum. Hiçbirinde tek veya çift olarakoturan ve dansa çıkmayan kimse yoktu. 

Tekrar üzüntülü bir tereddüde düştüm. Acaba bu akşamda yanlış mı görmüştüm? Öyle bir kürkü Berlin'de yalnız birkadın giymiyordu ya? Zaten yüzünü de görmemiştim. Bir akşamevvel sarhoş halimde, alaycı bir tebessümle bana gözlerinidiken bir kadını yürüyüşünden tanımama imkân var mıydı?Bakalım dün akşam onu sahiden görmüş müydüm? Yoksa herşey, bu sabahtan beri tefsir ettiğim gibi bir hayalden mi ibaretti?Kendimden korkmaya başladım. Bana ne oluyordu? Bir tablonun bu kadar tesiri altında kalmak... Sonra oradaki kadının gecevakti karşıma çıktığını zannetmek, sonra ayak seslerine vekürküne göre hüküm vererek rastgele bir kadının peşine düş­mek... Hemen çıkıp gitmekten ve kendimi sıkı bir kontrol altınaalmaktan başka çare yoktu. 

Salon birdenbire karardı. Yalnız orkestranın bulunduğuyerde hafif bir ışık vardı. Dans edilen yer boşalmıştı. Biraz sonraağır bir müzik başladı. Sazların arkasından doğru ince birkeman sesi duyuldu. Ses yavaş yavaş yaklaşıyordu. Beyaz veçok dekolte bir tuvalet giymiş olan genç bir kadın, keman çalmaktadevam ederek, aşağıya indi. Gayet alçak, fakat erkek sesineyakın bir alto ile o zamanın modası olan şarkılardan birinisöylemeye başladı. Bir projektör, yerde yumurta şeklinde birdaire çizerek, sanatkârı aydınlatıyordu. 

Derhal tanıdım. Artık bütün tereddütlerim, bin bir türlümanasız tahminlerim uçup gitmişti. İçimi tekrar bir burkulmasardı. Onun burada, etrafına bu kadar yalandan tebessümlersaçmaya, bu kadar istemeden şuh cilveler yapmaya mecbur kalarakçalışması bana pek hazin geldi. 

Resimde gördüğüm kadını her vaziyette, hatta kucaktankucağa dolaşırken tasavvur etmek mümkündü. Fakat onu böylegöreceğimi aklıma getirmezdim. Bu halinde, zihnimde yaşattığımmağrur, müstağni kuvvetli iradeli kadınla kıyas edilmeyecekkadar sarih bir zavallılık vardı. 

"Onu demin zannettiğim gibi erkeklerle beraber, sarhoşolup içer, dans eder ve öpüşürken görsem daha iyiydi!" diyedüşündüm. Çünkü bunları ne de olsa isteyerek yapacaktı.Kendini unutarak, kapıp koyuvererek yapacaktı. Fakat şimdiyapmakta olduğu bu işi asla istemediği meydandaydı. Kemançalışında hiçbir fevkaladelik yoktu ve sesi ancak kendiliğindengüzel, daha doğrusu tesirliydi. Sarhoş bir oğlan çocuğunun ağ­zından dökülür gibi, şikâyetle titreyen şarkılar söylüyordu. Yü­zünde yama gibi duran gülümseme, ortadan kaybolmak içinküçük bir fırsat bekliyor gibiydi, nitekim masalardan birine eğilipmüşterilere doğru baygın birkaç nağme fırlattıktan sonradiğer masaya giderken çehresi bir an için ciddileşiyor, aynenresminde gördüğüm ifadeyi alıyordu. Dünyada bana hiçbir şey,tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acıgelmemiştir. Yaklaştığı masalardan birinde oturan genç ve sarhoşbir erkek yavaşça iskemlesinden kalkarak onu çıplak sırtındanöptü. Kadının yüzünden, yılan sokmuş gibi bir buruşmave vücudundan buz gibi bir ürperme geçti, fakat bu pek kısa,belki bir saniyenin dörtte birinden daha az bir zaman sürdü.Sonra doğrulup gülümseyerek erkeğe baktığını ve gözleriyleadeta: "Oh, ne iyi yaptınız!" demeye çalıştığını, ve yanmdakininbu hareketine sinirlenmiş görünen, erkeğin masa arkadaşıkadına gözlerini çevirerek: "Hoş görün efendim, erkekler bizekarşı böyle şeyleri yapmakta serbesttirler!" demek isteyen birifade ile başını salladığını gördüm. 

Kürk Mantolu MadonnaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin