Perihan, güzeller güzeli, bu kana susamış canavarların köşke saldırdıklarını görünce bağırmaya başladı:

"Ah bu budalalar! Bu adamlar, Allah'ın kor ateşten yarattığı bir şeytanı öldürdüler. Ne büyük sevap işlediklerini bilmiyorlar. Şimdi de hiç günahı olmayan bir mazlumun canına kıyacaklar ve şeytan gibi kıyamete kadar Allah'ın gazabına uğrayacaklar. Nereye gidiyorsunuz? Şah'ımızın misafirine kastedip de bütün İran halkını hanedanımızdan sonsuza kadar nefret mi ettireceksiniz?" diye bağırarak Adil Giray'ın dairesine koştu.

Perihan'ın Adil Giray'ı korur bir tavır takınışı, Rüstem Han taraftarı muhafızlar üzerinde iyi etki bırakmadı. Biraz önce Rüstem Han, onu da Şehriyar'ın hainlikteki ortağı olarak suçlandırmıştı. Demek ki söyledikleri doğruydu. Olmasa kız, şimdi onu destekler miydi? Perihan'ın etrafına toplanmış olan muhafızların bir kısmı namus için, bir kısmı da şahsiyetsiz kimselerin hep yaptıkları gibi, çok olan tarafı tutmak, kuvvetliye yardımcı olmak alçaklığı ile yine Rüstem Han tarafına geçmeye başladılar. Perihan'ın yanında kalanlar, Ali Kuli Han muhafızları ile Rüstem Han takımından, kızın üstün yeteneklerine hayran olan yetmiş seksen kadar onurlu adamdan ibaretti. Bunlar, Perihan'ın, Rüstem Han takımı da bunların etrafını çepeçevre kuşatarak kızın hareketlerini dikkatle izlemeye başladılar.

Perihan, muhafızların arasında bir görünüp bir gözlerden kaybolarak köşkün merdivenine yetişti. Elindeki kılıcın sırtıyla vurarak önündeki kalabalığı yardı ve köşke atıldı. O ana kadar Perihan'ın etrafını saran taraftarlarının yüzleri köşke doğruydu. Kız içeri girdiği zaman merdivenin alt tarafında durdular. Yüzlerini aniden Rüstem Han'a çevirdiler. Şayet saldırıya uğrarlarsa karşı koymaya hazır olduklarını gösterir bir şekilde saf bağladılar. Rüstem Han, bu durumdan faydalanarak yeni bir şans denemesine kalkıştı ve merdiven başındaki muhafızlara hitaben: "Zevk ve şehvet düşkünü iki talihsizin halvete girdikleri evin kapısında şimdi de nöbet mi tutuyorsunuz? Sizde hiç namus yok mudur? Efendimizin namusunu böyle mi koruyacaksınız?" diye haykırdı.

Amacı iki tarafın savaşmasına engel olarak maksadına ulaşmaktı. Ama bu kez Perihan tarafındaki muhafızların arasından, karanlıkta sahibini tanıyamadığı, bir ses yükseldi: "Zevk isteğinde olanlar, Şehriyar gibi, kimse görmeden girer ve sevdiğinin yanından gene kimse görmeden kaçmaya çalışır. Pek akıllı ve üstün zekâlı bir kız olduğu tüm İranlılarca bilinen Perihan değil, hatta bir deli bile olsa, bu kadar kalabalığın arasında bu şartlar altında, zevk ve eğlence amacıyla Han'ın odasına giremez! Biz, Şah'ımızın kız kardeşinden eminiz. Devletimize ettiği hizmetleri inkâr edersek nankörlük olur ve gözlerimize durur. Şimdiye kadar kimsenin ağzından, Perihan'ın namusuna toz konduracak bir söz duymadık. Şah'ımızın gerçekten sadık adamları isek, kendisine söyleriz... Çağırır, sorar, soruşturur. Ondan sonra Şah hazretleri ne emir verirse ona itaat ederiz..."

Bu sözlerdeki inandırıcı kuvveti gören Rüstem Han, tamamen şaşırdı. Konuşma ve tartışma uzadığı takdirde emrindeki şarlatanların azmi kısa zamanda kırılacaktı. Sonra Şah, kız kardeşini yanına çağıracak ve işin içyüzünü öğrenecekti. Ondan sonra da kendisi için, cellatlar elinde ölümlerden ölüm beğenmekten başka hiçbir çare kalmayacaktı. Böyle cellatlar elinde, bin bir işkenceyle ölmektense, orada ölüp gitmek elbette daha hayırlıydı. Şansını son bir defa daha denemeye karar verdi ve kılıcını çekerek bağırdı:

"Bu haysiyetsiz melunlar, zevk ve sefa odalarının kapısında nöbet beklemekten ar etmiyorlar. Kapı önünde bekleterek bizi de kendileri gibi gavat yapmak istiyorlar. Biz buraya Vezir'in emriyle geldik. Tatar oğlunu da, yanında bulunan kadınları da idam edeceğiz... Şah'ın fermanı olmasa hiç böyle emir verir mi? Haydi yürüyün! Karşı koyan olursa vurun! Sorumluluğu bana aittir..."

CezmiWhere stories live. Discover now