"Alo!"

"FEZA!" diyerek ahizenin diğer ucunda kükrediğinde telefonu kulağımdan uzaklaştırdım ama sanki yakınımdaymış gibi bağırışı yankılanmaya devam ediyordu. Korkmuştum çünkü melek gibi adam öfkelendiğinde içinden bir kaplan çıkıyordu ve bu haline denk gelen bir öğrencinin vay halineydi: "NEREDESİN SEN. CEZAN VAR DİYE DEPRESYONA GİRECEK VAKİT Mİ? MADEM SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMEYECEKTİN NEDEN ÜSTLENDİN. O TELEFONU SÜS DİYE Mİ TAŞIYORSUN SEN? KAÇINCI ARAMAM BU." sesimi yumuşatarak cevap verdim:

"Çok özür dilerim hocam telefonu duymadım, uykum biraz ağırdır da."

"SAAT KAÇ?" masum bir sesle sorduğu soruya cevap verdim:

"11:01" cevabım üzerine bir kez daha öfkelendi:

"BUGÜN GÜNLERDEN NE?"

"Perşembe hocam da ben bir şey mi kaçırdım?"

"SENİN BU SAATTE HATANEDE OLMAN GEREKİRKEN SEN NEDEN EVDE KEYİF ÇATIYORSUN? DOKTOR ALHMET BENİ ARAYIP HABER VERMESE-" kafama dank eden şey ile kendime geldi. Beynim o anda uyandı:

"Çok çok özür dilerim hocam. Gerçekten uyuyakaldım. Ayrıca dün uzaklaştırma aldığımda bu işimin de dahil olduğunu sanmıştım." Vakıf hoca tekrar konuştuğunda nihayet zorla da olsa sakinleşmeyi başarabilmişti:

"Dün gece zahmet edip bekleseydiniz size bunu söyleyecektim efendim. Ah! Seni gerçekten kızım gibi görmezsem ne yapacağımı çok iyi bilirdim ben."

"Çok özür dilerim hocam. Gerçekten. Hemen çıkıyorum hemen. En kısa zamanda orada olacağım merak etmeyin." Vakıf hocaya minnet duyacağım başka bir konuydu hastanede ki işim. Daha önce farklı bir merkezde ki işte gösterdiğim başarı Vakıf hocayı memnun etmiş bu defa da özel bir hastane terapi için ondan bir psikolog istediğinde kendi yerine beni göndermişti. Hastanede tedavi gören 4 genç ile grup terapisi yapıyordum. İşe başlayalı iki hafta olmuştu. Bu iş sayesinde kendi harçlığımı çıkarıp anneme yük olmuyordum hem de ileri de daha iyi bir psikolog olmak için tecrübe edinmiş oluyordum. Vakıf hoca babamın en yakın arkadaşıydı. Babam öldükten sonra başlayan Anksiyete Bozukluğumu düzeltmek için gittiğim doktorumdu. Ona özenerek psikiyatrist olmak istemiş ama uzun yılların verdiği korku ile psikiyatrist olmasa da onunla aynı sayılan psikolog luğa yönelmiştim. Bu yüzden üniversiteye başladığım günden bu yana bana sürekli yardım etmişti. Asistanlık işleri için ilk beni düşünmüş ardından güvenerek bu hastanede ki psiko-danışmanlık işini ayarlamıştı. Vakıf hoca bir şey demeden telefonu suratıma kapattığında uçarcasına kalktım yataktan. Beş dakika içinde hazırlanıp çıktım evden. Allah'a şükürler olsun ki benimle aynı anda evden çıkan Yakup abi ile karşılaştım. Koşarcasına yanına gittim:

"Abi, ne olur hastaneye yetiştir beni. Daha fazla geç kalırsam kovulacağım."

"Atla hemen." dedikten sonra beklemeden taksiye bindim. Yolda dün gece için özür dileyip dururken önemli olmadığını sağ salim vardığımı söyledim. Taksi tam hastanenin önünde durduğunda saat de 11:32 yi gösteriyordu. Koşar adım üçüncü kata çıktığımda telaşla terapi için ayrılan salona daldım. Nefes nefes üstü başı biraz dağılmış halde beni gördüklerinde bana dönen dört genç önce halime biraz şaşırdılar. İçeri girip çantamı masanın üzerine bıraktıktan sonra:

"Bana iki dakika müsaade edin lütfen." diyerek bu defa koşar adım asistanların bulunduğu odaya gittim. Aynada şalımı düzeltip önlüğümü giydim yaka kartımı ve ince gözlüğümü alıp tekrardan yirmi iki numaralı salona gittim. Yolda sakinleşmek için nefes alıp verirken kapıda durup şuan burada olduklarından dolayı kendilerini dünyanın en şansız insanı sanan dört çocuğun karşısına çıkmak için yüzüme büyük bir gülümseme oturtup kapıyı açtım.

MİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin