BÖLÜM:10 "KORKU"

Start from the beginning
                                    

"Sadece meraktan," dedim usulca. "Daha önce hiç uçurtma uçurmamıştım." Sözlerim yalpalıyor ve hemen onun önünde can buluyordu. Atıl uçurtmayı uçurup beni bekleyecek hali yoktu.Onun yerine bir çocuğu bekletmek işine gelmiş olmalıydı.

"Uçurmak ister misin?" Diye sordu sabit bir sesle. Arabadan ayrılan bedeni önüme geldiğinde, aramızda ki mesafeyi neredeyse kapatmıştı.

"İsterim," dedim çocuksu bir sesle. Uçurtmayı uçuran çocuğa bakıp, kaşıyla elinde ki uçurtmayı bana vermesini istedi.

Çocuk masumiyetin ifade yaptığı mimikleriyle yanıma doğru gelip, uçurtmayı elime verdi. "Görüşürüz Atıl abi," diyerek yanımızdan ayrılırken, Atıl ona başıyla hareket yapmıştı.

Elimde ki uçurtmayı tedirgince tutarken, ne yapacağını bilemez halde Atıl'a baktım. "Bu nasıl uçuruluyor?"

"Tut ve bırakma," derken, gözlerimi devirerek ona baktım. Uçurtma havada kalırken, Atıl'ın sıcak elleri benim soğuk ellerimin üzerine tutundu. İpi sıkıca tutan parmaklarıma yön vererek uçurtmayı havada sallandırırken, "Biraz sal ipin ucunu," dediğinde, avcumda duran ipi ucundan salmıştım.

"Baksana uçuyor," dedim gökyüzüne hayranlıkla bakarak. Kırmızı uçurtma salınıyor ve arkasında ki kurdeleleri kendiyle beraber dolaştırıyordu.

"Görüyorum küçüğüm," dedi benimle beraber ipleri tutarken. Ellerim onun varlığıyla ısınıyor, her daim arkamda gölge yapan varlığı yüzümde gülümsemeye yol açıyordu.

"Bu nasıl aklına geldi," dedim bakışlarım ona dönerken. Uçurtma uçurmanın zevki ellerimde duruyordu.

"Soğuk havada.." dedi gözlerime gözleri takılırken. Siyah saçları rüzgarda savruluyordu. "İçinde ki küçük kızı yaşatmak istedim." Yutkundu. "Onu sakın öldürme olur mu?"

"Olur," dedim yüzüme bakan yüzüne karşı. "Sen yaşattıkça onu öleceği yok zaten." Kuzguni elalarına bakıyordum. Orada yanan ateş beni alıyor ve sıcaklatıyordu.

Elimden kayan ipin varlığını hissettiğimde, ona takılan gözlerimi gözlerinden çektim. "Düşüyor," dedi ipi elimden alıp uçurtmayı gökyüzünde tutmaya çalışırken.

Uçurtma bir ağacın üstünde takılı kalırken, ipi ellerinden bırakıp yere attı. "Dikkatimi dağıttın," dedim mızmızlanarak. "Ne güzel gökyüzünde salınıyordu." Kırmızı uçurtma, yeşil ağacın üstünde bariz bir şekilde dururken, somurtan suratıma engel olamadım. İpin elimden kayıp gitmesi tamamen onun suçuydu.

"Ya, bak sen." Dedi değişik bir ses ile. "Dikkatini mi dağıttım senin?"

"Hı hı." Dedim kaşlarımı çatıp, sahte bir sinirle. Oysaki ellerim yorulana kadar onu orada tutmak ve gökyüzünde ki duruşunu aklıma kazımak istiyordum.

"Küçüklüğünde uçurdun mu hiç?" Diye sordu. Sesinde oluşan küçük karanlığı beni dibe çekiyor ve anılarıma attığım toprağın üstünü eşeliyordu.

"Yani bir bakıma," dedim çatlak dudaklarımı birbirine bastırırken. "Mahalledeki çocukları görüyordum uçurtma uçururken ama annem bana almazdı." Dedim sesimi git gide kısıyor ve çıkan anılarımı yontmaya çalışıyordum. "Bende onlara özenir, poşetin ucuna ip bağlayıp uçururdum."

Sessiz kaldı. Sanki bir şeyleri anlamak ister gibi gözlerime dokunuyordu. En ucra köşelerine geçmiş, kapalı anılarımı kendime hatırlatmak istemiyor fakat ona anlatabiliyordum. Sanki anlatırsam, üzerimde ki yük kaybolacak zannediyordum. Gözlerine baktığımda ise tek gördüğüm üzerimde ki yük azalmıyor, ona da aynı şeyleri yüklediğimi görüyordum.

İLİKLENMİŞ RUHLAR #WATTYS2018Where stories live. Discover now