"Hep böyle kaçar mısın? Gerçi kaçsan öyle yaraların olmaz." Derken dudakları acıyla kıvranır bir hal alırken. "Sana yardım etmeme müsade ed.."

Lafını kestim."Bak," dedim sinirli fakat bir o kadar sakin bir şekilde. "Gitmek istiyorum. Seni de bir daha görmek istemiyorum. Lütfen." Hızlıca yataktan kalktım ve hemen önümde duran kendi botlarımı giyerek ayağıma geçirdim.

"Bu havada bot giymen çok saçma. Yeterince sıcak." Sözleri acıtmıştı. Her kelimesi şu anda benim için hançer görevindeydi. Tek tek batıyor, ardından da kanatarak geri çekiyordu. Belki de ben abartıyordum, duygusala bağlamış kalbim ve ağlamamı emreden bir beynim vardı.

Etrafa bakarken gözlerim sandalyenin üstündeki cekette takıldı."Sende deri ceket giyiyorsun. Seninki ne kadar saçma ise benimkide o kadar saçma." Diye onun evinde ona kafa tutarken ruhumda akan yabancı güvensizlik beni tereddütte bırakıyordu.

"Bak böyle görünmene sebep olan şey ne ise.." elleriyle yüzünü avuçladı ve gözlerini sildi. "İnan bana düzeltebilirim." Ona bakmadan gitmedim istedim. Belki iki adım attım ya da atmadım kolumdan çekiştirip kendine çevirdi. Canımın yanmasından dolaylı, kısıkça inledim.

Elleri yavaşca siyah kazağıma doğru geldi ve kolumu kıvırdı. Buna neden şu anda müsade ediyordum, bilmiyorum. Elleri bileğimde gezintiye çıktı ve kazağımı biraz daha yukarı çektirdi. Gözlerinde gördüğüm karartı aynada kendime baktığım geçmişin yansıması gibiydi. Sanki onunda yaşanmışlığı vardıda bana o yüzden yardım etmek istiyor gibi bir hale bürünmüştü.

Annemin terlikle bastığı yer koca bir ezikten ibaretti. Ağzında bir şeyler geveledi fakat duymadım. Ben bile bu yaralarıma bakmaya korkuyordum.

Eziğin etrafında daireler çizerken seslice yutkundum. Sızlıyordu ama parmakları çevresinde tur atarken orayı tatlı bir şekilde yakıyordu.

"Bunların daha nicesi sırtında da var öyle değil mi?" Dedi boğuk ve hırıltılı sesiyle.

"Sen nereden biliyorsun? Yoksa.." ani telaşımdan dolayı gözlerimi kaçırdım. Böyle bir şeyin olmasını istemiyordum. Onun sırtıma bakıp, darbe izlerini görmesi..

"Aklına gelen şeyi yapmadım. Seni yatağa yatırdığım anda acıyla kıvrandın." Uyurken bile kanayan bir kız, uyurken canı acıyan kız. Sesim, soluklarımdan ibaretti. Kanayan bir yaramdan akan her damla, ateşin uzuvlarında taşınıyor ve yakıyordu.

"Benimle ilgilenmen çok hoş. Yakışıklısın falan ama mümkünse bana elleme," dedim nefesimi cümleme yayarken. "Başka kızlar tarafından eminim güzel karşılanırsın ama ben bu toplara girmem." Etrafa bakarken onu inceliyordum fakat surat ifadesi mıhlanmış gibi bana donuk bakıyordu. "Artık gitmek istiyorum," dedim bıkkınca.

"Okula beraber gideriz." Diyip kestirip attığında bir şey diyecektim ki keskin bakışları susmama yardımcı oldu. Cebimde ki telefonu hissettiğimde ellerim oraya kaydı. Annem hiç aramamıştı. Zaten arasa bağırmak için arardı.

Aklıma aniden düşen yangının alevinde, dün hatırladığım bilezik geldi. "Sen!" Dedim asabi sesimle. "Sen o hırsızsın!"

Gözleri aniden bana döndüğünde yüzüne donuk bir gülümseme hücum etti. "Evet ben o hırsızım." O kadar rahat söylemişti ki bu beni çileden çıkarmaya yetmişti.

"Senin yüzünden işten kovuldum! Çalıştığım ayın parasını bile vermeden beni o kafeden attı! Senin haberin mi var mı!" Diye bağırdığımda sinirlerim daha da gerilmişti. Zengindi. Benim ne halde olduğumu bilmiyordu.

İLİKLENMİŞ RUHLAR #WATTYS2018Where stories live. Discover now