22-Sen Yıldızlardan Daha Parlaksın

2K 184 28
                                    

Belimdeki silahı kullandığım ilk sefer 19 yaşındaydım.Titizlikle hazırlandığımız mal sevkiyatımızın ortasında ihanete uğramıştık ve kazık atmanın bedeli belliydi.Benden kıdemli heriflerden biri emir verdiğinde,nasıl telaşlandığımı hala hatırlıyordum.İlk atışta başarısızdım.Önümde saçları kırlaşmış,elleri ardından bağlanmış,ağzı hardal sarısı bir bantla kapatılmış herif,inliyordu.Saatlerce dövüldüğü belliydi.Durmaksızın gözyaşı döküyordu.Küf kokan soğuk depoda o ve benden başka kimse yoktu.Ellerim titriyordu.Bir daha ıskalama hakkım yoktu.Dışarıda beni bekliyorlardı.

"Kapat gözlerini." demiştim herife. "Kapat,bakma bana öyle."

Ve sonra onu göğsünden vurmuştum.Hemen kesilmişti nefesi.Birileri gelip kontrol etti.Kıdemli köpeklerden birisinin omzumu okşayıp, "İyi işti." dediğini hatırlıyordum.

Acımasız biri olduğumu kabul ediyordum.En azından Kyungsoo'yla tanışana kadar.Vicdanımın sesini susturmuştum.Onu duymuyordum.Nitekim Park Chanyeol'un,sağ ayak bileğimi saran elleri de beni hiç etkilemiyordu.

"Çek ellerini,Park Chanyeol."

"Jongin.." dedi.Alnı dizime yaslıydı ve cidden mi?Bu ne b*ktan bir durumdu.

"Sen nasıl bu hale geldin,Raphayl?" 

Ona hayretle baktım.O böyle biri değildi.Tek bakışı yeterdi katliam çıkarmaya.Tek kelimesi emirdi.Yalnızca Kore'de de değil.Park Chanyeol'un dış bağlantıları da çok kuvvetliydi.Devlet işlerinde dahi sağlam bir koltuğu vardı.

Park Chanyeol birinin ayağına kapanacak türden biri değildi.

Ya da,bu gerçek Park Chanyeol değildi.

"Dinle.." diye konuştum.Onu omzundan ittirip uzaklaşmasını sağladım.Parlak tuvalet zeminine oturdu.Az önce bileğime sarılı parmaklarıyla saçlarını sertçe çekiştirdi.

"Son zamanlar da bana gösterdiğin tüm bu saçma tavırlarını bir kenara atıp konuşuyorum seninle.İyi dinle."

Başıyla beni hafifçe onayladığında sinirlerim tepeme fırladı.Masum biri gibi davranması,kafasını az ötedeki klozete sokma isteğimi kamçılıyordu.

"İkimizde şerefsiz herifin tekiyiz.Kabul et."

"Öyleyim." dedi Park Chanyeol.Sakin kalmaya çalıştım.

"İkimizde öyleyiz fakat Park Chanyeol ben iyileşiyorum.Tekrar beni zehirlemene iznim yok.İnine dön."

"Seni zehirlemek istiyor gibi mi görünüyorum?" diye sordu ellerini iki yana hafifçe açarak.Bulunduğu konumu gösterdiği belliydi.Bunu o istemişti.Hakkettiği de buydu;tuvalet mermerlerinin üstünde sürünmek.

"Seninle aynı havayı solumak dahi delirtiyor beni.Ayağıma kapandığın gerçeğini unutacağım.Şu tuvaletten çıkalım ve sen de çöplüğüne çek git."

"Tek bir şey soracağım." dedi.Dediklerimi algılayamıyor gibi görünüyordu.Bir insanın yalnızca  kendi dünyasında yaşaması korkunç bir durumdu.Başkalarına musallat olurlardı.Takıntılı insanlar,sizi canınızdan bezdirirlerdi.

"Eğer Kyungsoo olmasaydı.." dedi.Eşimin adını ağzına alması beni deli ediyordu.Başını kaldırıp bana baktı.Dirseği dizine yaslanmıştı ve bana bakarken parmakları sıkıca saçına tutunuyordu. "Beni sever miydin?"

Hiç tereddüt etmedim.Yere çöküp ona baktım.Park Chanyeol sessizce ona bakışımdan dahi bir anlam çıkarmış olacak ki elini yavaşça saçlarıma doğru uzattı.Dokunmasına izin verdim.Gülümsedi.Başımı biraz daha yaklaştırıp sözlerimi iyice kavraması için tane tane konuştum.

PERMISOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin