İşsizler ve Ölüler

9 0 0
                                    

Dr Sayko'yla İstiklal caddesinde avare avare yürüyoruz. Kalabalık o kadar sıkışmış ki arada ezilen kedilerin, kuşların çığlıkları insanın yüreğini burkuyor.

"Neye yarıyor abicim bu kadar insan?" diyor Dr Sayko. "Yedi milyarın, altı milyar dokuz yüz doksan dokuz milyonu gereksiz değilse ben de hiçbir şey bilmiyorum."

"Nüfusun bu kadar kalabalık olacağına inanmam ben," diyorum. "Bir hile var bu işte."

Dönüp burnumda tatak varmış gibi bakıyor. "Ne demek istiyorsun?"

"Ne bileyim ben, dedim işte öyle."

"Nasıl yani?"

"Ağzımdan çıkıverdi birden, bilmiyorum."

"Yani sen düşünmedin, sadece bilinmez bir güç tarafından aklına konulan şeyi aktardın öyle mi?"

"Belki..."

Bir süre düşünceli bir şekilde yürüdükten sonra "Ne diyorum biliyor musun?" diyor Dr Sayko. "Tüm insanlık karar alıp topluca ilahi söylese, ama böyle her yerde, hep birlikte... Tanrı dayanamaz, yeni bir peygamber gönderir kesin. Ama şu acıyı, boşluğu, kıstırılmışlığı tam olarak dile getirmeleri lazım. Hava atmayı bırakıp salya sümük ağlamalılar yani."

"Bence karar alınıp topluca anırılsa, o zaman yeni bir

peygamberin gönderilme ihtimali daha fazla," diyorum.

"O da olur," diyor Dr Sayko.

Birden bir şeyler görüyorum. Yukarıdan kafamıza düşen bir şeyler. "Amman!" diyerek büzüşüyor ve elimi gözümün önüne getiriyorum korkuyla.

"Ehö eem gaa!" Dr Sayko'nun ağzımdan çıkan anlamsız sözcükleri dikkate almadığı belli oluyor. Rahat bir ifadeyle gökyüzüne bakarken önce onun kafasına bir saniye sonra da benimkine iniyor gül yaprakları. Güzel bir görüntü oluşuyor ama bu enteresan jestin muhattabı kendini göstermiyor yukarıdan.

"Bu kadar manyak varken, birisinin de çıkıp İstiklal'deki şu kalabalığın üstüne sıçmık dolu torbalar atmaması ne kadar garip değil mi?" diyor Dr Sayko.

"Birisinin kafasından aşağı gül yaprakları dökmenin küfür sayıldığı kültürler var mı acaba?" diye soruyorum.

"Ya da yüzlerce martıyı eğitebildiklerini düşünsene," diye devam ediyor o. "Mühtiş bir güç."

"Bence martılar eğitimli, insanlar eğitimsiz," diyorum çok önemli bir laf ettiğimi hissederek. Fakat böbürlenmeme zaman bırakmadan "Merhaba," diyor hafif kalıplıca bir adam. Önümüzde durduğu için artık yolumuza devam edemiyor ve merak içinde yüzüne bakıyoruz.

"Merhaba!"

"Bir liraya, evet, sadece bir liraya karnımdan bir çocuk çıkarabilirim. Görmek ister misiniz?"

"Ben isterim işin doğrusu," diyor Dr Sayko.

"Çocuk bizim olacak mı sonra?" diye soruyorum ben.

"Hayır," diyor adam. "Karım izin vermez buna."

"Zaten istemiyordum," diyorum. "O yüzden sordum."

"Yapayım mı?" diyor adam.

Veriyoruz bir lirayı ve öğürmeye başlıyor o hemen. Gerçekten de küçük bir kafa beliriyor az sonra ağzının orada. Ve öne eğilip kalkmasıyla da, parende atan çocuk ayakta duruyor artık. Mide sıvısıyla kaplanmış yüzünde cin gibi gözleriyle bakıp alkış bekliyor. Alkışlıyoruz tabi.

"Muhteşem bir şey bu!" diyoruz, hem ben hem Dr Sayko.

"Ağbi, bir liraya küçük kardeşimi çıkarayım mı miğdemden," diye soruyor çocuk.

Hayali Sohbetler BürosuWhere stories live. Discover now