Cep Telefonları ve Fısıltılar

12 2 0
                                    

Dr Sayko'yla kampüsten çıkmış Karaköy'e doğru yürüyoruz. Sokağa kadar inen bulutların içinde gidiyor kafalarımız çoğunlukla. Basınç resmen vücuda gelmiş; arkadan yaklaşıp şakaklarımızı, omuzlarımızı falan sıkıştırıp kaçıyor. Kadınlar deodorantlarını çıkarmış pis havayı kovmaya çalışırken aklıma bir şey geliyor.

"Dünyada niye mavi ciltli bir insan yok acaba? Evrimin bu kadar renksiz olması normal bir şey mi sence?"

"Ben de niye sadece bir kafamız ve tek bir beynimiz olduğunu düşünüp dururum," diyor Dr Sayko. "Yetmeyeceği belli işte."

"Şey de garip," diyorum. "Niye erkek kadın ayrımı olsun ki? İnsanlar hem dişi hem erkek olamaz mıydı?"

"Sanki işler karışırdı o zaman biraz," diyor Sayko garip bir bakışla.

"Yanlış anlama," diyorum hemen. "Öyle bir şey istediğimden söylemedim yani. Evrimi şaapıyordum, ondan şey oldu."

Şişko, koca dudaklı bir kadın yaklaşıyor yanımıza. Delice bir gülüş var yüzünde. Selam verecek gibi dursa da öyle yapmıyor. Önce Sayko'ya sarılıp iştahla öpüyor, sonra da benim üstüme atlıyor. Şappırt, diye bir ses çıkıyor o koca dudaklara sıkıca çekilen sağ yanağımdan.

"Merhaba," diyorum çekinik. Kim olduğunu çıkarmaya çalışıyorum bir yandan. Bir adım geriye çekilmiş dudaklarını yalıyor kadın ve sanki bir sonraki hamlede hangimizi öpeceğini belirlemek istiyormuş gibi bir Sayko'ya bir bana bakıp duruyor. Duymazdan geliyor sorumu.

"Tanıyor musun?" diyor Sayko bana bakarak.

"Yoo," diyorum ve tam da o anda seçimini yapıyor boyaya batmış süslü şişko. Vücudundan beklenmeyecek bir çeviklikle Dr Sayko'nun üstüne atılıp yapışıyor. Bu sefer hedefi dudaklar. Kaçmaya çalışıyor Dr Sayko. Kadının yüzünü tüm gücüyle ittiriyor ama nafile. Yere yuvarlanıyorlar beraber. Naapacağımı bilemiyorum. Nefes alamadığı belli Doktor'un, burnunu engelleyen şiş yanaklardan. Debeleniyor. Öne hamle yapıp bacağımı son hızla indiriyorum bu tecavüzcü şişkonun tam kıçına ama beklediğim gibi bağırmıyor. Şlop diye ayağım götüne batıyor ve sıkışıp kalıyor orada. "Hassiktir," diye bağıran ben oluyorum hafif korkmuş olarak ve durmuş bizi izleyen güruhtan yardım isteyeyim mi, diye düşünüyorum. Ama öküz gibi güldüklerini görünce vazgeçiyorum. Bacağımı bir kez daha çekmeye çalışınca götümün üstüne oturuyorum dengemi kaybedip. Dr Sayko daha zavallı durumda. Nefes alamadığı için mosmor ve duyguları rencide olduğu için de ayaklarını kollarını sallayıp duruyor. Uzanıp saçını yakalamaya çalışıyorum kadının, fakat ne zamandır spor yapmadığım için kütükleşmiş vücudum bir türlü esnemiyor. Belki de zor durumda olan ben olmadığım için hafif kaçıyorum eziyete girmekten. Dr, delice bir çabayla kadının her yanına yapışıp çekiştiriyor ve ittirmeye uğraşıyor. Saçları o da akıl ediyor tabi ki. Ama nafile. Zarar vermeden dolaşmaya başlıyor bir süre sonra elleri kadının kafasında. Sanki kaderine boyun eğmiş de tecavüzden zevk alıyormuş gibi. Duraklıyor sonra birden. Bir şey arıyor. Evet, yakalıyor. Ve çekiyor.

Pıss, diye bir ses çıkıyor kadının kafasından. Bir çığlık atarak, şak diye yükseliyor Sayko'yu öpmeyi bırakıp. Ayağım hâlâ götünde olduğu için ansızın öne çekiliyor ve yerlerde bir şeye tutunmaya çalışıyorum. Çünkü havayı delicesine bir sesle dışarı verirken bir balon gibi uçup gitmeye çalışıyor kadın. Tıpa mı vardı yani başında? Şişko değil artık. Tutacak bir şey bulamadığım için yükseliyorum. Yarım metre yukarıya kadar çıkıyor kafam. "Anasını, imdaaat!" diye bağırıyorum ve tam da o anda çıkıyor ayağım saplandığı yerden. Ben yere çakılırken kadın da sönerek Fındıklı sırtlarına doğru uçup gidiyor.

Hayali Sohbetler BürosuWhere stories live. Discover now