Tıpkı Shawn gibi annesinin yanına gidip bir elini şişkin karnında gezdirdi. "Babam bizi korur. Ama gerekirse karnındaki kardeşim ve senin için ben de savaşırım. Kılıç tutmayı biliyorum, benim için zor olmaz."

Karen gülümseyerek Aaliyah' a sarıldı ve kahverengi yumuşak saçlarını okşadı. "Biliyorum ama sizi koruması gereken kişi benim." Kraliçe Karen kızının alnını öpüp geri çekildi.

"Kral babanız kararını verdi. Ona karşı çıkamayacağımıza göre... Yapacak bir şey yok."

"Kral Yaser' in akıllı bir adam olduğunu duymuştum." dedi Shawn. Ama Aaliyah güney kralı hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

"Güney kralının nasıl birisi olduğundan emin değilim ancak tüm ejderhaların sadece ölümcül öfkeye sahip olduklarını bilirim." Kraliçe Karen ayağa kalktı. "Üstadın yanına gitsem iyi olacak. Stresten tüm vücuduma ağrılar girdi."

"Ben de seninle geleyim." diyen Shawn anında annesinin kolunu kendi koluna aldı.

İkisi de Aaliyah' a bakınca küçük prenses "Benim de Ice ile ilgilenmem gerekiyor zaten." diyerek ailesiyle kısaca vedalaştı ve ilk olarak kendi odasına gitti. Loly adındaki kendisinden birkaç yaş büyük genç kızın yardımıyla üzerine yere kadar uzanan siyah bir pelerin giydi. Pelerinin omuz ve sırt kısmını kaplayan kahverengi kürk onu olduğundan daha sıcak tutacaktı çünkü emindi ki Ice kale duvarları arasında değildi.

Hazır olduktan sonra koşar adımlarla büyük avluya çıktı. Avluda onlarca kişi vardı ama Ice burada değildi... Aynı adımlarla Buz Kalesi' nin bahçesine yürüdü. Bahçenin neredeyse her bölgesine bakmıştı ama ulu kurdunu hiçbir yerde bulamamıştı. Pes etmeden diğer yerlere bakmaya karar verdi. Belki de Ice tahminlerinin aksine kalenin duvarları arasında sıcak bir ateşin başında uyukluyordu. Evet. Ulu kurdu kesinlikle bunu yapıyordu.

Aaliyah tekrar sıcak kaleye girdiğinde dışarı çıkmadan önce yanında ona eşlik etmek isteyen muhafızları gördü ve muhafızlar onu görmeden koşarak oradan kaçtı. Aptal muhafızlar emirlere göre(!) onu tüm kötü insanlardan koruyacaktı ama kendi ailesinin yaşadığı bu kalede ona kim zarar verebilirdi ki? Kalede yaşayan herkes Aaliyah' ı severdi.

Kalenin tünelleri arasında koşmaya devam etti. Bu olay, muhafızlardan kaçmak ya da Ice' yi bulmaktan çok, artık bir oyuna dönüşmüştü. Zıplar adımlarla koş ve her yol ayrımında sağ taraftan devam et. Zıplayarak koş, sağ taraftan dön. Zıplayarak koş, sağ taraftan dön... Bunu ne kadar tekrarladı bilmiyordu. Beşincisinden sonra saymayı bırakmıştı.

Yeniden sağa döndüğünde sadece oymalar ile süslenmiş ahşap bir kapı ile karşılaştı. Yeni bir tünele açılan geçit ya da her kapının yanına tutturulmuş meşalelerden yoktu. Karanlıktı ve Aaliyah normal bir zamanda buradan geçse asla bu kapıyı fark etmezdi. İşte bu yüzden büyük bir merakla kapının ahşap tokmağını tutup kendisine çekti ve çevik bir şekilde içeri sıyrıldı.

Boşlukta mıydı? Yoksa kör mü olmuştu?

Küçücük bir ışık huzmesi bile olmayan bu yerin ne olduğunu anlayamıyordu ve yanına bir meşale almadığı için pişmanlık yaşıyordu.

Karanlıktan korkardı. Onun için gelen canavarların sesini şimdiden duyabiliyordu... Canavarlardan kaçmak için kapalı ahşap kapının tokmağını tutmuştu ki bir ses daha duydu.

"...beklenen son çok yakında, arkadaşım. Sabırlı ve daha planlı davranmamız gerekiyor sadece." dedi güçlü ve kalın bir erkek sesi. Aaliyah daha önce böyle bir sese sahip birisini gördüğünü hatırlamıyordu.

"Bundan emin misin? Kurtlar ve ejderhalar arasında sıkı bir dostluk oluşursa her şey daha da zorlaşacak." Bu ses ise diğerinden daha inceydi. Aaliyah işte bu sesi tanımıştı ama kim olduğu gözlerinin önünde belirmemişti.

fire and blood • malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin