A R A Y I Ş

48 8 0
                                    

Çok sevdiğim bir söz var:

"Akvaryuma iki balık koyarsanız onlar zaten sevgili olacaktır. Önemli olan okyanusta karşılaşabilmek..."

Ben hayatım boyunca kendi küçük akvaryumumdan çıkıp okyanusta ki sevgilime kavuşmanın hayalini kurdum. Ama işe bakın ki hala bu hayale kavuşamadım. Sadece bekliyorum... Bir şeykerin iyi gitmesini. O'nun gelmesini... Değişimi... Bekliyorum...

Güneş yüzüme vurmaya başlamış, yüzümü ısıtıyordu. Ananemin perdeyi daha da açmasıyla güneş, gözümü lazer gibi vurmaya başladı.

"Ninova, napıyorsun yeaaaaa!!"

Kabul edeyim,sabahları huysuz,çirkin,meymenetsiz bir torun oluyorum. Canım ninovam(ananem) ya bana yıllardır katlanıyor... Oscar, Altın Kelebek,Altın portakal ne kadar ödül varsa verilmeli nineme... 😂

"Güzel kuzum okula geç kalacan. Kalk bakeyim..."

Saate baktığımda,20 dakika sonra dolmuşa yetişmem gerektiğini farkettim. VEEEEEE Eğitim sistemini bağıra çağıra sorgulayarak yataktan kalkıp banyoya atladım. Atladım derken cidden atladım ve düştüm... Allahım, neden ben??? Zaten filesiz her sabah geç kalkıyorum. Yetmiyor,düşüyorum. O da yetmiyor aynayla yüz yüze gelince kendimden korkuyorum... Milletin kızları 1 2 saat önce kalkar, dÜzleştiriciler,allıklar,parfümler hazırlanır. Ben saçımı taradığıma şükredecem o derece. Aynada ki görüntüyle göz göze gelmekten kaçınarak dişlerimi fırçaladım... Doğal  kumral fakat sarıya bakan saçlarımı taradım. Bu arada farketmediniz ama "doğal" derken övündüm biraz. Şaşırmadınız tabi. Çünkü saçımı boyamadım hiç. ☺ Hızlıca kıyafetleri (kıyafet dediğime bakmayın, okul formalarımı) giyip mutfağa fırladım. Ninemin elime tutuşturduğu sandviçi çantaya atıp,başladım koşmaya...
Yalnız her sabah bu dolmuşa yetişmek için USAIN BOLT olduğum doğrudur. Ve işte! Yakaladım seni Pikaçu!!! Dolmuş nazlı nazlı bekliyordu beni. Binen insanların arkasından itiş kakış bindim çok şükür. Oh be. Heralde bir dolmuşta oturuyor olmaktan daha iyi bir şey varsa oda iyi bir yerde yaslanmışnolarak ayakta gitmektir. Rahat yani o açıdan, yanlış anlamayın...
Kulaklarımı zor bela takmış,müzik dinliyordum ki iki sinsi,delici bakışla göz göze geldim. Tam bir fırlama ve muzip sırıtmayla sırıtıyordu. Hayır yani, akıl hastalarını çekiyorum galiba?
Biri yolumdan çeker alır,susar.
Biri telefonu kafama düşürür.... Ve malasef şaşırmayın göz göze geldiğim dün kü bilmiş şahıs. Bunu farketmemle kulaklarımdan bir duman çıkmadığı kalmıştı. Pişkin insanlara tahammül edemiyorum. Çocuk gözlerini bir dakika bile ayırmadan izliyordu. Göz göze gelmemeye çalışsamda bakışlarını yüzümde gezdirdiğini hissediyordum. Rahatsız olmuştum bir o kadar da sinir. Sonunda bakmayı bıraktı. Bu sefer de ben onu izlemeye başladım.
Arşa çıkmış boyu ve siyah dalgalı saçları gözüme çarpan ilk detaydı. Kirli bir sakalı vardı. Liseli değil galiba. Koyu yeşil şişme bir montu ela gözlerini belli etmiş. İşi biliyor bizim sinsirella. Dudaklarında ve bakışların da bir muziplik ve sinsilik var ama en kötüsü çok çekici be.
Bu düşüncelerle çocuğu hunharca keserken ela gözleriyle karşılaştım ve yüzümü başka bir yöne çevirdim. İtiş kakış dolmuştan indiğim derin bir nefes alıp okula yürümeye başladım. Okulun önüne tam geldiğim de bana sarılmak için atlayan BİLGE ile nefessiz kaldım. Gülümseyerek ve biraz da nefessiz olarak ona sımsıkı sarıldım.

"Günaydın yavruuuu"

Yalancık bir öksürükle:

" öhhöööhöh bir gün dost katili olacan bilge. Bu yüzden bir not yazıp saklayacam ölürsem bilsinler ki senin sarılmandan... Günaydın yavru ceylan"

"hahhaha çok komiksin elçin, küstüm artık sarılmıyorum. OK!"

Beraber gülüşüp tam okula girecektik ki, yanımıza gelen bir motordan birinin sesiyle arkamızı döndük...

PEŞİNDEYİMWhere stories live. Discover now