3 |

24 2 1
                                    

3. Bölüm

Elifle evde oturmuş sakin bir şekilde kahve içiyorduk. Yaramazlık yapmış ve annesinden azar yemiş çocuklar gibi oturuyordum.

"Seni dinliyorum." Elifin sakin ama sabırsız çıkan sesine karşın pat diye söyledim. "6 aylık ömrüm kalmış." Birden söylememe karşın kahvesini dışarıya doğru püskürttü.

"Şaka?"  Evet şaka. Oturduğum yerden sinirle kalktım. "Ya Elif her tarafı kahve yaptın!" Niye kalktığıma kendim de anlam veremezken yerime oturdum. "Neyse sen temizle." Oyunumu bozmadan konuşmaya devam ettim.

"Hastaymışım işte bir çözümü yokmuş, 6 ay ömrüm kalmış." Elif kahvesini bıraktı. "Bak şaka değil mi?"

"Evet şaka yaptım." Dememle üstüme atlaması ve saçlarımı çekmesi bir oldu. Altında ezildiğimi fark ederek biraz daha gücümü kullandım ve ben üstüne çıktım. "Yuh dana! Sen domuz gibisin domuz! Bu güç ne böyle."

"O senin güçsüzlüğ-" yaptığı hareketle birden koltuktan aşağı düştüm ve suratım halıyla yapıştı. "Elif napıyorsun arkadaşım? Kafamı mı koparmak istiyorsun anlamadım ki?" Oturduğum yerden kalktım ve tekrar koltuğa geçtim. Elif'in gülerek beni izlemesine ithafen dilimi çıkardım. Kahvem biraz soğumuştu fakat çok takmadım. Artık böyle şeyleri takmamayı öğreniyorum dostlarım. Görüyorsunuz, anlatmaya gerek yok.

"Kızım madem senin bir şeyin yoktu bugün, neden beni kovdun yanından? Geldiğinde de kıyafetlerinle gusül abdesti aldın sandım." Ellerimle elifin ellerini tuttum ve birazcık öksürdüm. Bu durumu ona anlatmam gerekiyordu. Benim hep yanımda olan ve olmaya devam edecek kişi oydu.

"Elif ben." Çalan kapı ile elif sinirle ayağı kalktı. "Evren ben duymamam için çabalıyor resmen." Diğer söylediklerini pek duyamadım fakat söylenmeye devam ettiğine eminim. Kapıdan gelen birkaç konuşma sesinden sonra elif elinde bir tabakla yanıma geldi. Tabağın üzerindeki peçeteden dolayı içinde ne olduğunu göremiyordum. Elif tabağın üstündeki peçeteyi hızla kaldırdı ve "Ta daa!" Diye bağırdı. Evet tam olarak bunu yaptı.

Tabağın içindekileri görebilmek için biraz doğrulmam gerekiyordu ve doğrulur dolmazda tabaktaki ince ince sarılmış yaprak sarmalarını görür görmez ağzımın biraz açıldığını hissettim.

"Çok sevgili Gülnaz teyze göndermiş bunları." Elifin ağzını biraz büzerek bunu söylemesine istinaden elimle ağzımı kapatarak cevap verdim. "Çok ayıp Elif! Seni kınıyorum. Böyle bir hareket yaptığından dolayı sarmaların hepsi benim." Elindeki tabağa doğru uzandım ve uzanmamla geri adım attı. "Oldu gözlerim doldu. Benim anlımda enayi mi yazıyor? Kadın ne kadar çoğunluk sinirimi bozsa da onu dolu tabakla bir şeyler gönderdiği zamanlar çok seviyorum."

"İnsanları sırf sana bir şey yaptığı için sevemezsin Elif. Çocuk gibisin şu an." Benim de konuyu gereksiz yere uzatıp 27 yaşındaki Elifle beşinci sınıf çocuğuna laf anlatır gibi konuşmama ne demeli peki?

Elif elindeki sarma tabağını aldı ve ikimizinde uzağında kalan sehpanın üzerine koydu. Yanıma gelip tekrar oturdu ve suratıma baktı. Bu bakış çok hoş bir bakış değil ve birazdan ikimizin de ağlayacağını haberdar ediyor sanki. Birkaç kez daha konuşmamızın Türk dizilerinin en heyecanlı yerde reklama girmesi gibi kesilmesini istemediğim için her şeyi birden söyledim.

Söyledim ve daha demin de dediğim gibi Elif ilk olarak şaşırdı. Sonra tahmin ettiğini söyledi. Tahmin ettiği şey tabii ki kanser oluşum değilmiş fakat ciddi bir şeyimin olduğunu zaten düşünüyormuş işte. Bunları söyledikten sonra ağlamaya başladı. Onun ağlamasını görünce dayanamayıp ben de ağlamaya başladım. İnsanın en sevdiği insanı bu şekilde görmesi fazlasıyla canını yakıyordu.

Birkaç dakika ağladıktan sonra tedavi süreci hakkında konuştuk. Aileme söyleyip söylemediğimi sordu. Düşüncelerimi sordu. Bir sürü şey sordu ve ben de tek tek cevapladım. Bana sıkı sıkı sarıldı ve her şeyin üstesinden geleceğimizi falan söyledi. Ve ben de ona sonsuz bir şekilde güvenip inandığım için söylediklerini onayladım. Bir yarım saatlik duygusal boşluktan sonra battaniyemizi, kumandamızı ve en önemli şey olan sarma tabağını alarak televizyon karşısına geçip burnumuzu çeke çeke Yaprak Dökümü izledik.

🦋

Topuklu ayakkabılarımla şirkete girerken diğer günlere oran ekstra iyi hissediyorum. Tam tersi olmam gerekmez miydi? Normale göre evet ama ben normal değilim bunu biraz da olsa anlamışsınızdır.

"Baharcım günaydın şekerim." Çiğdemin seslenişi ile bakışlarımı ona çevirdim. Pis sarı. "Günaydın Çiğdem, nasılsın?" Bakışlarını üstüme çevirdi ve beni süzdü.

"Valla harikayım ama sen de bir ışık gördüm, yoksa doktora mı gittin?" Bak bak konuşmaya bak. Sizce de çok uyuz değil mi? "Evet doktora gittim fakat sen söylediğin için değil de rahatsız hissettiğim için gittim ve inanmayacaksın hasta çıktım.." Dedim ve gülüşümü azalttım. Ne kadar pis sarı olsa da sonuçta benden nefret edecek kadar kötü biri değildi. Ya da ben çok iyi düşünüyordum. "Ciddi misin? Üzüldüm şu an, geçmiş olsun. Neyse ben İlker'in yanına gideyim." Deyip yanımdan ayrıldı. Kesinlikle benden nefret edecek kadar kötü biri.

"Bahar! Seni buralarda görmek beni şaşırttı." Tolga abi bana doğru gelirken ona öz abim edasıyla sarıldım. 40'a merdiven dayamış biri olarak fazlasıyla genç, deli, dolu, pozitif, harika (bu liste daha uzar ama sizin anladığınızı hesaba katarak kesiyorum.) biriydi.

"Dün doktora gittim zaten haberin vardı. Çıkışta da gelmek istemedim." Deyip güldüm. O da gülerek karşılık verdi. "Ee tabi şirketin sahibi olunca. Bu arada bir şey varmıymış neden gittin doktora?"

"Ya abi bir iki ufak şey çıktı tabi ama önemli değil çok. Bir kaç test falan yaptırmam lazım kesinleşmesi için." Hemen herkese söyleyip telaşlandırmak istemiyordum. Eğer ilerleyen dönemlerde kötüleşirsem öğreneceklerdir zaten. "Umarım hiçbir şey yoktur canım. Dikkat et kendine, deli deli şeyler yapma. Uslu dur bak. Ben de Çiğdem'in kostüm uzmanıyla bir görüşme ayarlayayım." Deyip yüzünü buruşturduğunda ufak bir kahkaha attım. Sağ kolumu sıvazladı ve gitti.

Odama geldiğimde çekimler için stüdyo ayarlanırken sayfanın haftalık sohbet bölümüne yazılabilecek birkaç taslak oluşturdum. Yazının ne hakkında olması gerektiğini düşünürken bu son 1 gün içerisinde yaşadığım değişikliklerden esinlenerek bir şeyler yazabileceğime karar verdim ve parmaklarımı esneterek klavyenin üzerinde dans ettirmeye başladım.

Hayat Kısa Kelebekler UçuyorWhere stories live. Discover now