Bölüm 58 - Sınırsız

10.4K 466 107
                                    

Odası soğuk ve ruhsuz soğuk kokuyordu. Bana acıyı ve kaybettiğim benliğimi hatırlatırcasına tenimi yalayıp geçen, titrememe sebep olan soğuktu. Sımsıkı avucuma kenetlenmiş parmaklarımı teker teker mührünü kırarak araladım ve ona gülümsedim. Mavi gözlerindeki ışıltı göz kamaştırıyordu. Tepkim, onda herhangi bir etki bırakmamıştı. Gözlerimi onun sihirli gözlerinden çekip alarak etrafıma bakındım. Düz siyah duvarlar, yatak ve halı gibi her şey siyahtı. Mezar kadar soğuk ve ruhsuzdu.

"Ben, bu gördüğün kadın değilim," dedim ve ona sırtımı döndüm. Kollarım, göğüslerimin altında kavuşmuştu. Jestlerim ona güven verircesine ağırdı. Güvenmem, diyen insanın bile bilinçaltında onu rahatlatan hareketler vardır. Kollarımı göğsümün altında kavuşturmuş olmam da bunlardan biriydi.

"Kimsin sen?" diye sordu.

"Yalancıyımdır. Kendim de dahil çevremdeki herkesi kandırabilecek kadar iyi bir yalancı, düşmanımın en sadık arkadaşı olabilecek kadar iki yüzlü bir insanımdır," dedim ve parmaklarımı komodinin üzerindeki simsiyah ve en uzunu görünen kırbacın üzerinde gezdirdim.

"Tıpkı benim gibi,"

Gülümsedim "Lakin beni durduran merhametim de var," diye karşılık verdim ve kırbacı elime alırken omzumun üzerinden ona döndüm "Beni cezalandırır mısın?" diye sordum.

Başını iki yana salladı "Benim dünyam, benim kurallarım," diye karşılık verdi.

Bana doğru adımlarken kırbacı havada vızıltılar saçarak yere vurdum "Biz oyun ya da kurgu değiliz," dedim gerilmiş omuzları dikleşirken "Biz gerçeğin ta kendisiyiz," derken sesim sadece kırbacın vızıltısını örtecek kadar yüksekti. Kırbacın deri ucu göğsünde şakladığında tepki vermeksizin bakışlarını gözlerime dikti ve kendinden emin adımlarla bana doğru sert adımlarla yürüdüğünde kırbacı bir kez daha havada savurup sol omzundan vücudunun sağ tarafına doğru ince bir yara açtığını tişörtünün üzerinde bıraktığım izde görebiliyordum. Duraksadı.

Sebep-sonuç ilişkisi kurmaya çalışma zayıflığının çok ötesinde, talihsizlik ve gaddarlık arasındayım ben.* Eli kırbacın bıraktığı izin üzerinde aşağı doğru kayarken ikinci kez gözlerinde acıyı yakaladım. İstediğim  bu muydu? Hayır. Yıllardır acı çekmiş, "Daha bete ne olabilir ki?" diye sorduğumda bu adama rastlamıştım. Bu adam bana hem fiziken hem de ruhen acılar çekirmesine rağmen ne bu adama ne de bir başkasına acı çekirmek hoşuma gitmemişti ve gitmeyecekti.

"Acı, Black. Sevin en sevdiğin şey,"

Gözlerinde parlayan ateş ne zevk kıvılcımlarıyla parlıyor ne de hüsran saçıyordu. Saf öfkeydi. Bu yüzden az konuşur ve kısa cümleler kurardı çünkü çoğunlukla gözleri duygularını birebir yansıtıp kanına işlerdi insanın.

Dudaklarım aşağı doğru bükülürken onun biraz önce yaptığı konuşmayı tekrarladım "Basit prensiplerim vardır: çalış ve kazan," kırbacı tekrar havaya kaldırıp yeniden vücuduna indirmeyi beklerken havada kıvrılan deriyi yakaladı.

"Çalış ve kazan," diye tekrarlarken elinde tuttuğu deri örgüyü çekerek sendelememe sebep oldu. Ne yapacağını biliyordum. Hem de adım gibi biliyordum... Onunla, bu kulenin en üst katında günlerdir mahkum hayatı yaşayan sıradan bir insandım ve her insan gözlem yapabilirdi.

O, ellerini kelepçe misali boynuma dolamadan ben ürken parmaklarımı onun boynuna dolayıp beceriksizce sıktım. Boğmayı sevdiği kadar boğulmaktan da haz etmiyordu, bunu unutamayacak kadar iyi ezberlemiştim. Sadece bir kez olsun onun bu aciz haline tanıklık etsem de insanların zayıf noktalarını bulma konusunda eşsiz bir becerim vardı. İnsanlara bu özelliğimle ne kadar zarar verdiğimi bildiğimden kendimi durdurmaya öylesine alışmıştım ki hatırlayamayacağım kadar derinlerdeydi.

Siyahın Vedası | KüllerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin