CHAPTER 33

1K 99 37
                                    

19:41

Geçen bir saatlik zaman dilimi sürecinde yelkovan ve akrep yerlerinden zamanın akması için hareket etmek zorunda kalmışlardı ama biz hala haberi aldığımızdan beri sadece birbirlerimizin suratlarına bakıyorduk.Belki suratlarımızda boş bir ifade ama kalplerimizde kocaman bir hüzün vardı.

Harry.

Ne söylemem gerektiğini ya da ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ama bildiğim bir şey vardı ki,ona vücutlarımızdaki her bir kemik kırılana kadar sarılmak istiyordum,her hücresinde kaybolmak,teninden bir adım bile uzaklaşmamak istiyordum.

Robin....

Öyle iyi ve güzel kalpli bir adamdı ki,onun hakkında ne söylesem az kalacağından dilim konuşmayı redederdi.Belki onunla oturup saatlerce konuşmuşluğum yoktu ama muhtemelen dünya üzerinde tanıdığım en tatlı baba ve en fedakar eşti.

Daha fazla bana boş boş bakan ifadesiz suratlara katlanamadım ve üstümdeki battaniyeyi hışımla atıp yataktan fırladım,burada öylece oturup Harry'den gelecek her hangi bir haberi bekleyecek değildim,aksine ben ona gitmeliydim,o bana gelmemeliydi.Diğerleri her hareketimi izlerken üstüme rastgele bir kazak geçirdim ve tozlu çekmeceyi açıp uzun zamandır elime almadığım evimizin anahtarını elime aldım.

Odadan çıktığım an annemin ve Lottie'nin garip bakışlarının esiri olurken dengede durmaya çalışarak yıpranmaya başlayan ayakkabılarımı hızla ayaklarıma geçirdim ve soğuk havanın iç organlarımı bile ürpertmesini sağlayacak şekilde koşmaya başladım.

Ciğerlerimde nefes kalmadığını hissetmeme rağmen koştum.

Gözlerimden yaşlar görüşümü bulanıklaştıracak şekilde akmasına rağmen koştum.

Harry'le sadece mutlu anlarımızda değil,en zor zamanlarımızda bile birbirimizin yanında olmamızı bildiğimden koştum.

Soluk soluğa kalmış halde titreyen elimle anahtarı çıkardım ve kapıyı açtığım an burnuma dolan kokularla bir an acaba yanlış mı geldim diye düşünmeden edemedim,gerçekten yemek mi yapıyordu?Gio kuyruğunu sallaya sallaya karşımda belirdiğinde önünde eğilip başını okşadım.O önden hızlı hızlı giderken bende onu takip ettim ve mutfağın kapısının önünde durunca bende durdum.

Mutfak tezgahı bir savaş alanı gibi toz duman içindeyken,yemek masasının üstü çeşit çeşit yemeklerle doluydu,biçimli sırtı terden tişörtüne yapışık hale gelmişken,pantolonuna yemek artıkları sıçramıştı.

Ona seslenmek istedim ama nasıl bir giriş yapacağımı bilemediğimden en iyisinin onun beni görene kadar sessiz kalmayı beklemek olduğunu anladım,bir kaç dakika sonra sosa bulanmış kaşığı homurdanarak musluğun içine attıktan sonra ani bir şekilde arkasına döndü.

Gözlerimiz buluştu.

Sertçe yutkunduk.

Sessizliğin artmasını beklerken gözlerimiz birbirlerine adeta çığlık attı.

İyice yaklaştı bana ve suratımı her bir ayrıntısına kadar gözünü kırpmadan inceledi."Aç mısın?"Aç olduğum bir şey varsa oda bir tek Harry'nin bedeniydi.Onu yas tutar halde bulmayı beklerken,yemek yapar şekilde bulduğumdan hala şaşkınlığımı atamamıştım bu yüzden küçük dilimi hala bulamadığımdan sessizliğimi korumaya devam ettim.

Elimden tuttu ve tabaklardan dolayı yer kalmayan masanın önünde durdu,beni nazikçe ve dikkatle sandalyeye oturttuktan sonra çatalı balığa batırdı ve ağzıma yaklaştırdı."Balığı ilk defa değişik bir şekilde pişirdim,bak bakalım beğenecek misin?"Ağzımı açmam için beklerken,beklediğini gerçekleştirip ağzımı açtım ama konuşmak için."H-Harry konuşabilir miyiz?"

Who is going to proposal first?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin