''Günaydın, melodi. Bistroda mısın?'' Tavrının normalliğine karşın göz devirdim.

''Tamam, geliyorum yanına.'' Kamer bu cümleyi kurar kurmaz yutkundum. Trip atmalıydım. Beni ihmal ettiğini ona belli etmem gerekti.

''Gelme. Vizelere çalışacağım ben. Sen de ilişkin yerine arkadaşınla ilgilenmeye devam et.'' dediğimde Mersa kahkahasını zor tuttuğunu belirten bir yüz ifadesiyle bana baktı. İzlemesi eğlenceli geliyor ve zevk veriyor olmalıydı ki halinden bayağı bir memnundu. Geriye yaslandı.

''Trip miydi bu şimdi? Kimseyle ilgilendiğim yok benim.'' Tam yumuşayacağımı sanırken Helin'in kolumu cimciklemesiyle kendime geldim.

''Önemli işlerim var. Kapatıyorum. Ne yaparsan yap.'' Telefonu suratına kapattığımda Helin soda dolu bardağı kadeh misali kaldırdı. ''İşte buna içerim.'' Kıkırdayarak içmeye başladı. Mersa da elindeki elmalı soda bardağını ona doğru kaldırıp dikledi. Anlamsız bakışlarla yüzüne baktığımda omuz silkti. Sorgulamadan işime döndüm. Bu gidişle vizelerden pek iyi bir sonuç alacağımı düşünmüyordum.

Nihayet Mersa ile birleşip notaları çalışmaya devam ettik. Özellikle ses eğitimi aldığımızdan kendimize bir şarkı seçip alterasyonlara uyarak söylememiz gerekiyordu. Serbest bir iş olmadığından daha verimli çalışmak gerekti lakin henüz kendime bir şarkı seçememiştim. Benim aksime Mersa'nın şarkısı hazırdı.

''Barut ile konuşuyor musunuz?'' Helin'in yönelttiği soru üzerine yanakları hafifçe kızaran dostuma döndüm. Onun durumu stabil idi açıkçası. Emre'yi aklından tamamen attığına emin olmadan yeni birinin ağlarına takılmaktan korkuyordu. Üstelik büyük bir güven sorunu vardı. Yaşadıklarına bakılırsa olması doğaldı. Benden başka güvencesi yoktu. Ailesine bile güvenmekten kaçınıyordu.

''Pek sayılmaz. Dün buluşmak istedi ve ektim. Pişman oldum ama yapacak bir şey yok.'' Omuz silktiğinde kolumu omzuna attım. Bir şeyler olduğunu tahmin etsem de sıkıştırmamak için sormamıştım. O zaten böyle anlarda içini döküp yanında olmama izin verirdi. Yalnızlığı bile benimleydi. Güzel bir dosttu, herkesin isteyeceği. Dışarıdan fazlasıyla ütopik ve hayalperest.

''Bizim üçüz dingiller bugün duman altı desenize.'' Helin, kıvırcık saçlarını düzeltip kitabın üzerine kalemini koydu. Telefonunu alıp bakışlarını bize yöneltti. ''Bizim de acil bir ortam kurmamız lazım.'' dediğinde başımı sallayarak cevap verdim. Mersa, bende olan bakışlarını Helin'e çevirip merakla baktı.

Birkaç saat sonunda yeteri kadar çalıştığımıza kanaat getirip ara verdik. Bu sırada Zeynep işinin başına geçmişti. Önceden hazırlaması gereken bardaklar ve içkiler olmalıydı. Bar kısmına geçip tabureye oturduk sırayla. Ondan istediğimiz kahveleri dördümüze de yaptığında koyu bir sohbet sarmıştı etrafı.

"Sizce ne zaman pes edip gelecekler?" Mersa, elini yumruk şekline getirip çenesine yasladı. Sorduğu soruyla omuz silkip kahvemi yudumladım. Nescafe'yi bir türlü sevememiştim sanırım. Türk kahvesinin mahoş kokusunu arıyordum.

"Paşa paşa gelecekler, bekle de gör." Helin ellerini birleştirip birbirine sürttü. Bu kadar emin olması bu işte ustalaşmasından dolayıydı. Ben bu kadar emin olamazdım Kamer'den.

''Kamer'in geleceğini hiç zannetmiyorum. Sert duruşunun altında gönül alan bir pıhtıya dahi rastlamadım şu zamana kadar.'' Bunu düşünmek moralimi en aza indirirken Helin emin duruşundan ödün vermedi.

SOĞUĞUN YANGINI Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum