***

Ertesi sabah uyandığında içine, karnının tam üstünde bir yere tuhaf bir huzursuzluk hissi yerleşmişti. Cem'in evine gitti ve günlerdir ona anlatmayı ertelediği şeyleri bir bir anlattı: Atlas'la buluştuğunu, Atlas'ın ona kitapta yazdıklarının hepsinin gerçek olduğunu söylediğini ve bunu kimseye söylemeyeceğine dair ona söz verdiğini, hepsini. Sadece, Atlas'ın onu ne kadar etkilediğini anlatmamıştı ki, aslında onun için en önemlisi de buydu.

Irmak anlatmayı bitirdiğinde, Cem sanki bunların hepsini zaten biliyormuş gibi sakin görünüyordu. Kitapta okudukları her şeyin aslında gerçek olduğunu, yani Atlas'ın yanlışlıkla kız arkadaşını öldürüp sonra da acısını birileriyle paylaşmak için bir kitap yazarak bunu Atlas Kitabı olarak bastırdığını, ama sonra pişman olup tek bir tanesi hariç bulabildiği kalan hepsini geri satın aldığını öğrenmek, onu pek şaşırtmamış gibiydi. Irmak bir an için, Acaba o gün parkta Atlas'la buluştuğumdan haberi var mı? diye düşünmeden edemedi.

"Bir şey demeyecek misin Cem?"

Biraz uzun süren bir sessizliğin ardından, "Bu aşamadan sonra, onunla görüşmeni istemiyorum. Hem bir öğretmenin, hem de erkek arkadaşın olarak," dedi Cem, havadan sudan bahsedercesine. Ve sonra ayağa kalkıp mutfağa doğru birkaç adım attı, "Kahve ister misin?" diye sordu.

Irmak ona şaşkınlıkla bakakalmıştı. Kendini savunmak için, "Cem... Onunla yalnızca bir kere görüştüm," dedi.

"Bir veya iki, fark etmez," dedi Cem ve Irmak'ın şüpheleri iyice arttı. Atlas'la tam olarak iki kez buluşmuştu ve sonra da onu Necati'nin deposuna kadar takip etmişti ama Cem bunların hiçbirini bilmiyordu. Ancak verdiği tepkiler, bunların tümünden habersiz biri için kulağa çok abartılı geliyordu. "Hiç fark etmez," diye devam etti Cem. "Kızları tuzağına düşürmeye çalışan bir sapık olmadığı ne malum? Ya da aksi halde, yani eğer kitapta yazdıkları doğruysa, bu onu bir katil yapar. Her ikisi de senin için çok tehlikeli. Ona numaranı vermemiştin, değil mi?"

"Hayır. Sadece mail'leştik," dedi Irmak, sıkıntılı bir sesle. Cem'in dediklerini o da düşünmüştü ama ilkinin doğru olmadığını artık biliyordu. İkincisi de doğru değildi, Atlas katil değildi, bile isteye kimseyi öldürmemişti. Öldüremezdi. Hayır. Bu mümkün değildi.

"Güzel," dedi Cem, sakince. "Ondan uzak duruyorsun ve bu konu burada kapanıyor. Kahve?"

Irmak derse, tahtanın önündeki hocanın anlattıklarına asla konsantre olamıyordu. Çünkü birkaç sıra gerisindeki Aslı'nın bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu ve konuştuğu an Aslı ona müdahale edecekmiş gibi, tuhaf bir his içindeydi.

Onunla geçen gün telefonda mesajla tartıştıktan sonra hiç konuşmamıştı. Yanına gitmeyi düşünmüş, ama bunu yapmamıştı. Aslı da onu görmezden geliyordu zaten ve Irmak, kendini zorla onun gözüne sokmaya çalışıyormuş gibi görünmek istemiyordu.

Atlas'ın mail'i, dersin ortalarında geldi:

"Akşam beş buçukta. Her zamanki parkta buluşalım."

Irmak, hoca ders anlatırken telefonu ötünce, her nedense ilk olarak Aslı'ya baktı. Acaba Aslı buna ne tepki verecek diye. Ama Aslı ona sadece kaşlarını çatarak baktıktan sonra yüzünü öteki tarafa çevirdi.

"Derste telefonlarımızı sessize alıyoruz, değil mi Irmak?" dedi hoca, gözlüğünü aşağı indirip ona tepeden bakarak. Orta yaşlı, ukala kadının tekiydi ve boncuklu mor kolyesi kalın boğazını iyice sıkıyormuş gibi görünüyordu.

Irmak başını sallayıp telefonunu hemen sessize aldı. Atlas'ın mail'ine ancak bir-iki dakika sonra, hoca tekrar dersi anlatmaya başlayınca geri dönebildi. Atlas ona "buluşalım mı" diye bile sormuyordu. Doğrudan "buluşalım" diyordu. Irmak başına gelecekleri az çok tahmin edebiliyordu, yine de yazıp gönderdi:

"Tamam."

Saat beş buçukta, parka Atlas'la neredeyse aynı anda girdiler. Parkın sonbahar yaprakları, sigara izmaritleri, kuş pislikleri ve çekirdek kabuklarıyla kaplı uzun yolu boyunca birbirlerine doğru yürürlerken, Irmak Atlas'ın yüzüne bakarak, onun hislerini sezinlemeye çalıştı. Sonunda yalnızca kendisinin değil, Atlas'ın moralinin de depodaki o karşılaşmadan sonra bozuk olduğunu fark etti. Birbirlerine birkaç adım kala durdular ve "Beni takip ettin..." dedi Atlas, "merhaba" yerine. Yine mürekkep, vanilyalı çörek, gül reçeli ve eski kitap sayfası kokan teni Irmak'ın burnuna değip hoş bir rahiya bırakmıştı. "Artık sana nasıl güvenebilirim?"

Irmak önce hiçbir şey demedi. Bunun, eğer ileride sevgili gibi bir şey olacaklarsa, ilişkilerindeki ilk tartışmanın başlangıcı olduğunu düşündü. Ve bu onu, çocuksu bir mutluluğa sürükledi.

"Oraya gelmenin beni Necati'nin önünde ne kadar zor bir duruma düşürebileceğinin farkında değil misin?" Atlas gerçekten kızgın olmalıydı, ama tuhaf bir şekilde, bunun çok azını Irmak'a yansıtıyor gibiydi. Onu kırmak, incitmek istemiyordu sanki. "Sana o günkü ilk buluşmamızda kitaptan kurtul demiştim. Sen beni dinlemedin. Ama bana onu kimseye okutmayacağına söz verdiğin için buna tamam demiştim."

"Atlas... Ben kitabı kimseye okutmadım."

"Evet okutmamış olabilirsin ama... Ah, anlamıyor musun Irmak? Kendi kitabımı geri satın alma sebebim tam da buydu: Gerçek dünya ve benim kitapta yazdıklarım asla bir araya gelmemeli. Kitaptaki her şeyi doğrulamak için bir şeyler yapamazsın. En azından bunu benim arkamdan iş çevirerek yapamazsın."

"O zaman sen göster," dedi Irmak, hiç hesaplamadan, birdenbire, pat diye.

Atlas ona baktı ve yüzü ışıldadı. "Tamam, göstereceğim." Ve Irmak'ı kolundan çekip hızla koşmaya başladı. Irmak nereye gittiklerini bilmiyordu ama bu onu çok heyecanlandırmıştı.

Atlas'ın parkın girişindeki motosikletinin yanında durdular.

"Daha önce hiç motosiklete bindin mi?"

"Hayır."

"Güzel."

"Sanırım," dedi Irmak ve ne yaptığını hiç düşünmemeye çalıştı. Bir yabancının, belki bir katilin kontrolünde, nereye gittiğini bilmediğini, bir an olsun bile, hiç düşünmedi. 

4. bölüm sonu, devam edecek

-----------********------------

Beni buralarda da bulabilirsiniz:

instagram: ofluoglumert

twitter: ofluoglumert

facebook: ofluoglumert

kafadergi.blogspot.com

Mürekkep Kokunu İçime Çektim (2017-2018, 19 Bölüm, Tamamlandı)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon