Sonra

4.8K 194 126
                                    

SİYAH NEFES

C. Fırat İzgi



KELEBEK ÖMRÜ KADAR AŞK SERİSİ





















1. BÖLÜM









1



ALEV'DEN SONRA

veya TEPEBAĞ

" ...hiç kendine çarptığın oldu mu, birdenbire bir köşe başında"

Ahmet ERHAN

Güneş güne merhaba derken beraberinde getiriyordu, Adana'nın o sarı sıcağını da birlikte. Şehrin sabah sıcağıyla, güneş renkli sarı sokaklarında bir telaş başlamıştı. Sabahın bu erken saatlerinde yola koyulan işçilerin tek telaşı işlerine yetişebilmekti. Bir tarafta simitçilerin gür sesleriyle müşteri bulma çabaları, diğer taraftaysa her köşe başında neredeyse her geçen gün mantar gibi türeyen unlu mamûl satan dükkânlar. Simitçilerse işçi sınıfının hâlâ en gözde uğrak yeriydi. Tepebağ Mahallesi'nin eski ahşap kokan sokaklarında da yine aynı yüzler vardı. Tekstil atölyelerinde çalışan işçi kızlar, her sabah olduğu gibi aynı saatte evlerinden çıkıp, mahallenin yorgun sokaklarında görünmeye başlamışlardı. Dün akşam televizyonda izledikleri dizideki genç oğlandan bahsederek, gülüşüyorlar ve o masum yüreklerinin derinliklerinde sakladıkları hayalleriyle yürüyorlardı. Hayatın neresinde olduklarını hiç düşünmüyor ya da umursamıyorlardı. Hemen arkalarında da tek tesellileri ara sıra arkalarına bakan genç kızlarla göz göze gelmek olan aynı gençler, hem onları süzüyor hem de işlerine yetişmeye çalışıyorlardı. Bıyıkları, içilen sigaralardan sararmış birkaç adam, sakin adımlarla dün akşam haberlerde çıkan emeklilik yaşının uzaması sürecini konuşarak yürüyorlardı. Kocalarını yolcu eden ev hanımları, dün akşam sokak kapısı önünde dedikodu eşliğinde yapılan çekirdek çitleme partisinden arta kalanları ot süpürgeleriyle temizlemekle meşgul iken bir yandan da birbirlerine laf yetiştiriyorlardı. Bu eski, yıllanmış ahşap kokulu yaşlı semtin sokaklarında nerdeyse her sabah aynı senaryo tekrarlanırdı. Tepebağ, Adana'nın en yaşlı, fakat içinde de bir dolu yaşanmışlığı barındıran müstesna bir semtiydi.

Yaramaz çocukların evden sokağa sıvışması gibi perdenin kenarından sızmayı başaran güneş, Batuhan'ın tam da yüzüne vuruyordu. Buğday rengi teni, sıcağın etkisiyle hafif kızarmakla birlikte ter içinde kalmıştı. Gözleri açılmamak için her ne kadar dirense de güneşin kurduğu baskıya daha fazla direnemedi. Aşağıdan mis gibi kokular geliyordu. Belli ki yaşlı anneannesi yine erkenden uyanmıştı. Batuhan anneannesinin artık eskisi kadar dinç olmadığının farkındaydı ve onun yorulmasını istemiyordu. Hâlbuki kaç defa -her ne kadar onun o güzel kreplerini sevse de- kahvaltı sevmediğini söyleyip aç karnına evden çıkmıştı. Belki bir dahaki sefere erkenden kalkıp yorulmaz diye düşünüyordu. Pakize Hanım'sa hiç bıkıp usanmadan yine her sabah kalkıp o kahvaltıyı hazırlamaya devam ediyordu. Batuhan yattığı yerden doğruldu. Alnını kapatan uzun siyah saçlarını elleriyle arkaya doğru attı. Tepebağ'daki bu sıcak ama bir o kadar da sessiz sabaha uyanmanın zamanı gelmişti. Yataktan kalkıp evin kemerli penceresinden yolu seyretti.

Odasının en sevdiği yeri burasıydı. Çoğu zaman bu pencerenin önünde oturur saatlerce karakalemle kıyafetler çizerdi. Nerede nasıl çizmeye başladığını o da bilmiyordu. Belli ki ruhuna doğarken yaradan tarafından yoğrulmuştu bu meziyeti. Fakat hatırladığı ilk çizimi, babasında kaldığı bir pazar sabahı erkenden uyanıp balkon duvarına çizdiği resimdi. O sabah bu manzarayı ilk gören Asu, sinirden köpürmüştü. Onun bağırıp çağırmasına Kerim uyanmış, Batuhan'ı alıp odasına götürmüştü. O an babası gelince aklına, içinde sanki bam teli titredi, acı veren, çığlık çığlığa, kendinden başka kimsenin duymadığı.

SİYAH NEFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin