Chapter 49 --> Öfke!

766 38 3
                                    

Not; Final bölümü değildir.

------

Kendimden korktuğum anlar var. Hala daha devam eden kabuslarım, ruhuma işkence eden pişmanlıklarım. Fakat en kötüsü beni seven insanlar var. Bu halimle bile kabul eden. Asla sorgulamadan sadece önemseyen. Geçmişte ne yapmış olayım umursamayan. O kişiye sahibim. Hayatımdan çıkması gerekirken, arkasına bakmadan kaçması gerekirken yanımda.

Hala yanımdalar.

Elimi tutuyorlar.

"Alex?" O halde neden mutlu değilim?

Sanki bir şeyi kaçırıyor gibi hissediyorum. Bir şey eksikmiş gibi. "Efendim?" 

Beni dürten neydi bilmiyordum. Yerleştirildiğim odada Kate ile beraber oturuyordum. Devlin beni içeriye soktuktan hemen sonra yarım kalan bazı işleri olduğunu söyleyerek gitmişti. Fakat ben, ben içeriye girdiğimden beri kendimde değildim.

Hala daha ölümle ilgili düşünceler içindeydim. Herkes bir gün ölecekti. Hepimiz. İstesek de istemesek de. Beni buraya getiren de ölümler olmuştu. 

Melek, ailem, Cade, James Andros. Ve son olarak Koral. Artık canım yanmıyordu bile. Onlardan geriye kalan tek şey götürdükleri her parçayla beraber küçülen kalbimdi. 

"Kara kara düşünmeyi bıraksan artık? Tamam, Devlin gitti diye üzgünsün de ben buradayım hatırlarsan, en yakın arkadaşın. Hem de hamile." Kendinden bahsetme şekli yüzümde küçük bir gülümseme oluşmasını sağladı. Yelda'yla bu kadar benzemeleri hoşuma gidiyordu. Sanki Toprak Çağan hiç var olmamış gibi.

Kimseyi terk etmemiş.

"Hamile olduğunun farkındayım, buraya geldiğinden beri yemediğin şey kalmadı." diye mırıldandım sadece. Ciddi bir ifadeyle konuşmak gayet zordu hem de gözlerini iyice kısmış bana dik dik bakarken. Ama gülmedim. Büyük başarı.

"Alexandria Marry McAllister, hemen söylediğin şeyi geri al." En çok neye şaşıracağımı bilemedim bir an için.

Öncelikle Marry de kimdi?

Ve son olarak da sanki kavanozdan kurabiye çalmışım gibi suçlu hissettirmeyi nasıl başarmıştı?

"Marry de kim?" Öncelikli sorum bu olmuştu gülerken.

"Of, ne bileyim böyle daha etkili olur diye düşündüm. Korkutucuydum ama değil mi?" Kaşlarını yukarı aşağı oynatarak koluyla kolumu ittirdi.

"Ne demezsin." dedim ve saate göz attım. Devlin gideli bir saati geçmişti ve endişeliydim. Kendime gözlerimi devirmekten başka çarem yoktu fakat. Ne telefon vardı yanımda ne de ona ulaşabileceğim bir yol.

"Bana kıyafet getirmiş olamazsın değil mi?" Aklımı Devlin'den alabilmek için Kate'e üzerimdeki bornozu işaret etmiştim.

Gülümsedi. Kesinlikle masum gülümsemelerinden değildi ve bunun anlamı kıyafet getirmişti fakat hoşlanmayacaktım. "Tabii ki getirdim, Devlin'in beni çağırma nedeni muhtemelen buydu zaten. Hadi, aç bakalım" Komodinin yanına bıraktığı çantayı işaret etti bu arada.

"Ne yaptın acaba çok merak ediyorum." diye söylenerek çantayı kucağıma çektim ve içindekileri çıkarırken her seferinde kızarmamaya çabaladım. Eh, pek işe yaramamıştı.

Hiç şaşırmamıştım. "Fırsatını buldun ya, kullan bunu." 

Sinsi sinsi sırıttı ve kucağımdaki iç çamaşırı yığınından aldığı bir sütyeni gözümün önünde salladı. Sapık.

LAVEYRA #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin