ONE

250 32 59
                                    

"Kimse yok mu?"

Gece ürkütü şekilde sırıtırken ben buradayım dercesine parıldıyordu. Uğultu ile basılan yaprak sesleri birbirine karışıyor, çeşitli kuşlar aralarında anlaşmışçasına sıralı senfoniler çıkarıyordu.

Göz yaşları ardı ardına akarken nereye düştüğünü anlamıyor, çaresiz ve buğulu şekilde etrafı aranıyordu.

Siyah ekoseli gömleği yırtılmış, çıplak olan omzundan kanlar yer çekimine karşı akıyordu. Çektiği acı yüzünden ayakta durmakta zorlanıyor, görüş açışı kötü olduğu için sendeliyordu.

Nefesi hızlanırken ayağının altında kalan sert bir cisme çarpıp yere kapaklandı. Dizlerinin yırtıldığını hissediyordu, göz yaşları hızlandı ve hıçkırıklar atmaya başladı. Islak çimenler kot pantolonunu nemlendirirken eline çamur bulaştı.

"Kimse yok mu?" Desibelini arttırmaya çalışırken konuşmakta zorluk çekiyordu. Çığlıklar atmaya başladı, sesi içine kaçtı.

"Lütfen, biri yardım etsin," çaresizce fısıldarken koyu kırmızı pütürtülü kan tüm kolunu kapladı.

O öldü, diye düşündü.

O öldü, o öldü.

Gözünün perdesinde o sahne silinmiyordu, tüm suç ondaydı, eğer kavga etmeselerdi o kaza olmazdı. Yaptığı tüm o saçma ve gereksiz kuruntular sevgilisinin hayatını almış, onu yaşatmıştı.

Kanla kaplanmış sağ elini ve diğerini saçlarına daldırdı ve tüm tutamlarını çekiştirdi, yaralı omzu bu eylemini en aza indirsede saçının her teli sızlamaya başladı.

"Lütfen yardım edin!" Ani bağırması karşısında öksürmeye başladı, çıldırmıştı.

Gözünün önüne ilişen o sahneyi unutamıyordu. Sevgilisinin titreyen sesi olan lütfen diye yalvarmıştı, lütfen yapma.

O dinlememiş ve tüm paranoyalığına devam etmişti; suçlamış, hakaret etmiş, içindeki iğrenç ruhu diline yansıtmıştı.

Hangi hayvandan çıktığını kestiremediği ses ile kafasını sağa sola doğru salladı, bu gece yaşanmamıştı, o kaza yaşanmamış, Aaron ölmemişti.

Rüzgarın esintisi arttı ve yolduğu saçları geriye uçuştu. Yarasını tüm vücudunda hissederken derinliğinin ne kadar olduğunu düşünecek kadar bilinci yerinde değildi.

Nemli çimenin ardından yüzüne damlalar ilişmeye başladı, soğuk su tenine işlerken gözünden akan yaşlarla karışmıştı.

İşte şimdi tam anlamıyla bitirmişti her şeyi, kazada ölen Aaron'du ama hayatı biten Flora'ydı. Yaşaması için tek nedeni olan adamda onun uğruna can vermiş, geriye sadece zihnindeki paranoyalığı kalmıştı.

Olağan gücüyle boş ormanda bağırdı, çatalladı ve silikleşti sesi ama umurunda değildi. Bağırdı ve tekrar bağırdı, acısını tek buraya paylaşabilirdi, onu dinleyen ağaçlar, beraber ağlayan hayvanlar vardı burada. Burası bir can almıştı, beraberinde de diğer canın ruhunu.

O da ölümü bekliyordu artık, bu ıssız yerde gidecek yeri, yapacak bir şeyi yoktu. Tanrı onun da canını alacaktı, cezasını çekmek istiyordu, o bir katildi.

Son kalan umuduyla bağırırken yarası yüzünden inlemeye kaçtı çığlıkları.

Bükük sırtını aynı bacakları gibi yerle birleştirdi, ellerini karnının üstüne koydu ve şafağın tüm zerafetini izledi.

Ölmeden önce dünyanın nasıl bir yer olduğunu unutmamak için gökyüzüne dikkatlice baktı, yıldızlar bu gecenin şerefine tüm gücünü göstermeye çalışırcasına parıldıyor, ayın etrafında toplanıyorlardı.

Bu da benim sonum, diye düşündü. Geliyorum yanına sevgilim.

Gözü odağını yavaşça kaybetmeye başladı, artık yarasını hissetmiyordu, acı hissetmiyordu.

Son nefesini aldığını anladı, gökyüzünden boşalan sular tüm kirleri siliyordu, onu da silecekti.

Gözleri kapanmaya yüz tutarken bir ses ilişti kulaklarında.

"Hayır, ölmeyeceksin."

Tam o sırada şimşek çaktı metreler ötesindeki ormana, dünya ona veda töreni mi hazırlamıştı?

Bir şey onu belinden tuttu ve havaya kaldırdı, odağını kaybetmeden önce gözlerini sabit tutmaya çalıştı.

Yıldırımın aydınlattığı alan gündüze döndü birkaç saniye boyunca.

Flora kendisini kaldıran varlığı bir anlığına gördü, silik bembeyaz parıldıyordu ve kadın artık öldüğünü düşündü.

Drew, dedi uyumadan önce.

~
Ağğğğ yeni kitaba başladım

Trauma | JdbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin