HAYAT

42 18 0
                                    

Ölüm mü aşkı bitiren yoksa aşk mıydı ölüme sessizce fısıldayan.
Kimse bunu bilemezdi, eğer bilselerdi aşk var olur muydu?
Bugün veya yarın herkes aşkı tadacaktı.. Aynı ölümü tadacakları gibi..
Aşk ve ölüm kaçınılmaz ikili değil miydi?

Ya yaşam vaden dolar ölürsün ya da aşkı bulup mutlu olursun ama çoktan ölmüş olursun.

İşte Hayat'ın hikayesi de burada başlıyor..

Hayat doğduğunda ailesi "biz bakamayız" diyerek yurda vermişlerdi.

Gökyüzü mavisi o gözleri ile herkesi kendine hayran bırakıyordu. Yüzünden gülücükler eksik olmuyordu. Böyle şirin bir bebeğe verilecek en uygun isimdi Hayat..
Müdür Hayat'ı kucağına alıp
"Yüzünden bu gülücük hiç eksik olmasın" dedi Hayat'ın yaşayacağı acılardan habersiz..
"Adın gibi Hayat dolusu bir kız olursun inşallah" dualarla kulağına ismi fısıldanmıştı ama unutulan bir şey vardı. Kaderi çoktan yazılmıştı Hayat'ın..

Böyle tatlı bir kızın evlatlık alınmaması mümkün değildi. Zengin bir aile tarafından evlatlık alınmıştı. Müdür mutluydu "tam da Hayat'a göre bir aile" diye düşündü her şeyden habersiz.

Hayat 18 yaşına geldiğinde ailesi ona evde büyük bir parti verdi.
Üniversiteli bir genç kız olmuştu sonuçta, artık arabası ile istediği her yere gidebilecek, eve istediği saatte gelebilecek kimseye hesap vermeyecekti.
Doğum günü pastasını üflemeden bir dilek tutması gerekiyordu.
Başını havaya doğru kaldırıp masmavi gözlerini kapattı.
"Allah'ım senden tek isteğim var" dediğinde yüzünde bir tebessüm oluştu.
"Aşk istiyorum. Gerçek aşk istiyorum. Bunun için herşeyden vaz geçebilirim. Lütfen duy sesimi."
Dilek dilemişti ama yanlış dilemişti.
Sesi duyulmuştu yanlış dileği ile beraber..

Pastasını kesmek için bıçağı eline aldığında masanın sallandığını fark etti, çerçeveler bir sağa bir sola gidiyordu, avizelerin boncukları birbirine çarpıyordu. Yer yerinden oynuyordu. Yer Hayat'ın ayağının altından kaydı. Hayat daha neler olduğuna anlam veremeden koca villa üzerlerine çökmüştü.

Hayat iki beton yığının arasında sıkışmıştı. Nefes nefeseydi, korku dolu gözlerinden artık yaş geliyordu. "Anne" dedi zorla, cevap alamayınca sesini biraz yükseltmeyi denedi
"Anne, annecim.." yine ses yoktu. Babasına seslendi bu sefer "babam, çok korkuyorum. Ne olursunuz ses verin" ses yoktu. O sesler bir daha olmayacaktı. Hayat tekrar takrar bağırdı "Anneeee, babaaaa" hıçkırıkları nefesini kesiyordu artık ama Hayat şansını deniyordu yinede.
Kaç saat geçmişti bilmiyordu ama ağlaması geçmemişti. Bağırmaya hali kalmamıştı artık. Ayağını oynattığında bir şeye çarptı, refleks olarak ayağını kendine doğru çekti. Eliyle yeri elledi, karanlıktan hiç birşey görünmüyordu. Dilek tutup üflediği mum ayağının ucunda duruyordu. Elini değdirdiğinde korkup geri çekti, tekrar eliyle dokununca mum olduğunu anladı.
Eline aldı bir süre susup
"Benim yüzümden" dedi.
"Hepsi benim saçma sapan dileğim yüzünden. Herşey den kastım ailem, evim değildi. Gerçek aşk istemiyorum, ailemi istiyorum ben" diye ağlıyordu. Ama bir faydası yoktu.
Çoktan dileği gerçekleşmeye başlamıştı. Ailesi artık yoktu, artık parasının da olmayacağı gibi.

İki günün sonunda baygın halde göçükten çıkarılmış hastaneye götürülmüştü.

Binlerce hatta onbinlerce insan hayatını kaybetmişti. Hayat kurtulduğu için şanslı mıydı yoksa şans onu teğet mi geçmişti?

Gözlerini açmaya çalışıyordu, ilk başlarda etrafı bulanık görse de bir süre sonra normale dönmüştü. Etrafında kaç tane yaralı insan vardı bilmiyordu tek bildiği bunlarda kendisi gibi depremzedeydi.
Oda da sessizlik hakimdi, arada burun çekme sesleri sessizliği bozuyordu. Belli ki herkes sessiz sedasız ağlıyor, kendi yaslarını tutuyorlardı.
Hayat'ın gözünde canlandı deprem anı ve sonrası..
"Annem ile babam nerede?" diye sordu kolundaki serumu yenileyen hemşireye.

HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin