› Abuse

262 23 4
                                    

Esintili rüzgarın tüm hücrelerimi gıdıklayışından mest olarak, çalışmakta olduğum ve el yapımı işlemeler satan dükkana doğru ilerliyordum. Dibine kadar çekilmiş olan fermuarıma rağmen, siyah hırkam beni soğuktan tir tir titremeye karşı koruyamıyordu. Koluma taktığım dijital saate göz ucuyla baktıktan sonra adımlarımı hızlandırmaya başladım. Neredeyse on dakika geç kalmıştım. Bir yandan bozulmuş olan külüstür arabama küfürler ederken elimden geldiğince hızlı yürümeye çalışıyordum. Eh, diye geçirdim içimden. En azından bir sabah koşusu oldu, Amelie.

Soğuk bir sonbahar havası vardı atmosferde. Ağaçların yaprakları dökülmüş, esintili rüzgarlar sahneye çıkmıştı. Soğuklar her bir kuytu köşeden göz kırpıyordu. Hırkama iyice sarındım ve beni ısıtması için amansız bir mücadele vererek ellerimi kollarıma sürttüm. Yağmur hafifçe çiselemeye başlamıştı, ben ise son hızla dükkana doğru ilerliyordum. Kulağımdaki kulaklıklardan zihnime dolan müziğin tadı ile kendimden geçmiştim.

Dükkana vardığımda cam kapıyı araladım ve içeri girdim. Kapıya asılı olan çandan çıkan seslerle patronumun ayakkabılarının sesleri zeminde yankılanmaya başlamıştı. "Violet, çok özür dilerim, biliyorsun ki arabam bozuldu ve ben-" Violet hafifçe başını sallayarak sorun olmadığını ifade etti. Derin bir nefes aldım ve siyah hırkamın fermuarını sonuna kadar açtım. "Dışarısı lanet olası kuzey kutbu kadar soğuk." diyerek havadan şikayet ettiğimde Violet güldü. "Bu şekilde dışarı çıkarsan donarsın, delikanlı kız." Hafifçe sırıttım. Violet iyi biriydi, işlemelerin hepsini kendisi yapıyordu ve sanatından da gayet memnundu. Violet Lenin'in tek kötü yanı ilham eksikliği çektiğinde yaşadığı bunalıma tahammül etmenin zorluğuydu. Fakat yıllardır onunla beraberdim, o bana, ben de ona alışalı yıllar oluyordu.

Belime bağladığım önlüğümün üzerindeki tozları silkelerken, günün ilk müşterisine gülen bir yüzle, "Hoşgeldiniz." dedim. İşimden memnundum, yeterince kazanıyordum ve burada bulduğum sıcak -sahiden sıcak- ortamı başka bir yerde bulamayacağımı da biliyordum. Öte yandan Violet'e fazlasıyla alışmıştım, kendisini herkesten üstün gören takım elbiseli patronlar dünyasına kazık gibi çakılmak benim için heyelan gibi bir felakete tekabül ediyordu. "Nasıl yardımcı olabilirim?" Bu yüzden, ben de işimi yaptım.

Fazla yorucu olmayan bir günün ardından, eve dönmek için hazırlanıyordum. Violet, "Bir şeyler içmeye gitmek ister misin?" diye sorduğunda ise, evde yaptığım albüm toparlama çalışmasını düşünerek başımı iki yana salladım. İçmeyi severdim, içmenin verdiği kafayı da severdim. Ama sorumluluk sahibi biriydim ve mükemmelliyetçiliğim en ufak meseleleri bile halletmek zorunda olduğum hissine neden oluyordu. "Hayır, yapmam gereken şeyler var Vio, ama sorduğun için teşekkür ederim. Belki başka bir gün."

Gotham'ın kirli ve masumiyet nedir bilmez sokaklarında yürümeye başladım. Hava kararmıştı, dolgun dolunay semadan göz kırpıyordu ve tonlarca yıldız pis fabrika dumanlarının ardında silikleşiyordu. Küçüklüğümden beri en çok üzüldüğüm şeylerden biri de, zavallı yıldızlar olmuştu. Eve doğru yoluma devam ederken, bir çift gözün beni izlediğinin farkında değildim. Sokaklarda ne ses soluk, ne de insan görülüyordu. Bu boşluğun beni daima ürperttiğini biliyordum, fakat gidebileceğim bir yer ya da gitmemi sağlayacak miktarda param yoktu.

Derken, tüm algılarım açıldı. Beni izleyen bir çift göz, ne eksik ne fazla tam tamına on dakika boyunca benim ardımdan gelen adım sesleri, ve yoğun, rahatsız edici bir erkek parfümü. Islık sesi ise son damlaydı. Adımlarımı hızlandırdım, kötü bir şeylerin olacağı korkusuyla kalbim deliler gibi atıyordu. O kadar hızlı yürüyordum ki, adeta ayaklarım birbirleriyle kavga ediyorlardı. "Hey," dedi kalın desibellerde gezinen bir ses. Olduğum yere kazık gibi çakılmamak için tüm irademle savaş veriyordum. Haydi Amelie, görmezden gel.

Kalın ve erkeksi eller, tüm bedenimi alıp bir duvara yasladığında nefes alamaz olmuştum. Yardım çığlığı atamayacak kadar korkuyordum, hoş, yardım çığlığı atsam bile kimsenin geleceği yoktu. Gotham'da yaşıyorsanız hayatınızı iki kuruşa pazarlığa çıkarmışsınız demektir. Korku dolu gözlerimde yankılanan çehre gülümsüyordu. Gülüşü kulaklarımda yankılanıyor, beynimin katmanlarına tırmanıyor ve zihnimin çekirdeğinde aksediyordu. Feryat etmek istiyordum, ağlamak istiyordum, gözlerim korkudan gözyaşlarıyla dolmuştu. "Ne istiyorsun?" diye sordum ruhumda kalan son cesaret kırıntıları ile. "Bu kadar sulugöz olma güzelim, sadece biraz eğleneceğiz." Güldü. "Beni bırak." diye tısladım, ama sesim çıkmasını umduğum kadar net ve emir verici bir şekilde çıkmamıştı. Cılız ve titrek ses tonumdaki açığı yakaladığında tebessümü daha da büyüdü. "Senin gibi güzel bir kızın bu saatte dışarıda olmaması gerekir." dedi yılan gibi bir sesle.

"Beni bırak," diye son bir kez şansımı denedim. "Yoksa seni buna pişman ederim." Adam kahkahalarla güldü. "Çok korktum, sahi." dedi alayla. Hızla saçlarımı çekti ve acıdan ikibüklüm olmama neden oldu. "Gel bakalım." Pantolonumu ve külodumu sıyırdığında yardım çığlıkları atmaya başladım.

Fakat ne var ki, hiç kimse yoktu. Ve ne var ki, her şey o kahrolası arabanın suçuydu.

pandora [bruce wayne]Where stories live. Discover now