sechzehn ✿ hurtful truths

Start from the beginning
                                    

"Benim sana olduğu gibi mi?"

-


"Bunu iç, her şeyi anlatacağım."

Güneş batmış, çekirge sesleri kaplamıştı her yanı. Benim güneşim batalı çok olduğundan ruhsuz bir ceset gibiydim, duvara sırtımı verirken ondan bir farkım var mıydı bilemedim. Sorun, onunla kalmak değildi, ya da onunla geçirdiğim koca bir ay belki aydan da fazlası, değildi. Sorun, ona aşık olmuşken beni en başından aldatışıydı. Söyleyebilecekken söylemeyişi, yapabilecekken yapmayışı, düzeltebilecekken düzeltmeyişiydi. Sorun, yalandı.

Her gece yatmadan önce içinde sıcak süt içtiğimiz kahverengi ağaç bardağın içinde şimdi bilmediğim, buharından sıcak olduğunu anladığım bir içecek vardı. Uzattığı bardağı almadan önce tereddüt ettim. Gücenmiş bakışlarını aldırmadan tepkisizliğimi koruyunca "Çay" deyiverdi. "Rahatlamanı sağlayacak."

Gözlerine bakmamaya özen göstererek elinden aldım ve dudaklarıma götürmeden önce üfleyip soğumasını sağladım. Boğazımdan aşağıya süzülürken buruk ve mahoş bir tad bırakmıştı damağımda. Ne çayı olduğunu çözemedim fakat ilgilendiğim en son şey bu olduğundan sormadım da.

"Anlat. Beni nasıl kandırdığını ve tüm bu süreçte zorluk çekerken nasıl aptallığımı izlediğini anlat."

"Hiçbir zaman böyle düşünmedim ben. Zorlanmadığımı mı sanıyorsun? Defalarca seni göndermek istedim. Hayatına dönmeni, yarım kalmışlığı atlatmanı istedim. Fakat yapamadım işte. Bırakamadım."

Histerik bir kahkaha döküldü dudaklarımdan. Sabahki halimiz saniyeler önceydi sanki. Ona yalnızca aşk ve özlem dolu gözlerle bakarken birden nasıl yabancılaşmıştım, hayret ettim. Bağırıp çağırmak istiyor, özür dilese affedecek duruma gelmek istiyordum ama zordu. Ona en çok ihtiyaç duyduğum anda bana yardım etmemişti. İyileştirdiğini sanırken en büyük yarayı vermişti şimdi.

"Neden? Bundan ne kazanacaktın ki böyle bir şey istedin? Ne sebep oldu Alex?"

Okyanus gözleri dolup taştı bu defa, acı acı gülümsüyordu kiraz dudakları. Usulca yatağa oturdu ve ellerini kucağında birleştirerek gözlerini benden kaçırdı.

"Sana buraya ilk geldiğinde söylediklerimi hatırlıyor musun? Ormanın koruyucusu olduğumu söylemiştim hani."

Ondan korktuğum dönemlerden gelen bu anıyla kafamı salladım.Duyacağım şeyler için hazır mıydım bilmiyordum.

"Ben aslında dünyaya gönderilen sınırlı sayıdaki şifa meleklerinden biriymişim Yoongi. Sen gelene, bana hikayeni anlatana kadar bunu hissetmedim. O meleklerin tek amacının seçilen tek bir kişiye deva olmak olduğunu ve karşılığında bir bedel ödediklerini biliyordum fakat onlardan biri olacağımı tahmin etmedim. Başta sadece merak etmiştim, acaba onlardan biri olabilir miyim, gerçek amacım ne diye, fakat gün geçtikçe merakım gerçeğe dönüştü. Ben o meleklerden biriydim ve sen de mühürlendiğim insandın. Yan etkilerini her geçen gün öğrendiğim bu şeye ayak uyduramadım, bedelimin ne olacağını düşünmekten uyuyamadım. Benim yüzümden ormanın cezalandırılmasından korktum, yan etkilerinden biri olan bana aşık olmandan korktum."

"Gerçek değil miydi yani, tüm duygularım...yan etki miydi?"

"Bunu tam anlamıyla bilemem. Kalpte hissedemediğim tek duygu aşk."

Boğazımın kuruduğunu hissedip elimdeki fincandan bir yudum daha alarak bu garip çayı yutarken her geçen saniye rahatladığımı hissediyordum. Duyduklarımın etkisi miydi yoksa tamamen çayın bahşettiği bir yanılsama mıydı bilmiyordum fakat açıkçası şu durumda umrumda bile değildi.

Garipseme duygusunu terk edeli çok oluyordu. Anlattığı şeyler doğrultusunda ona inanmamam için hiçbir sebep de yoktu. Fakat eksik bir şeyler var gibiydi ve ben nedense en çok o eksikliklerden korktum. Tek amacı bana iyi gelmek olan bu kıza haksızlık etmiş olma ihtimalim kaçtı? Duygularımı kalbimin en derininden hissederken aşkın sadece basit bir mührün yan etkisi olma ihtimali peki?

"Tüm bunları bana anlatsaydın gitmek isteyeceğimi biliyordun. Bu nedenle hazır fırsat eline geçmişken yolu bilmediğini söyledin ve bozuk arabayı da ne olur ne olmaz diye sakladın. Sonra zaman geçtikçe beni aktivitelere çıkmaya zorladın, derdimi anlattırdın, beni olgunlaştırdın ve kendine aşık ettin. Doğru mu?"

Alex kafasını yavaşça sallayıp buğulu gözleriyle bana bakarken bu yolun sonunda ne olacağını görememek beni bir kez daha deli etti.

"Peki ya bedel ne olabilir? Ayrılık acısı çekmemiz mi?"

"Bilmiyorum. Gerçekten."

Göz kapaklarım ağırlaşmaya başladıkça hüznüm alevleniyor, cayır cayır yakıyordu tüm evrenimi. Bedel uğruna beni iyi etmek için çabalayan bir meleğe beni kandırdığı için kızmış, sinirlenmiştim az önce. Rahat ve huzurlu bir hayat sürmek varken ben gelmiştim ayağına kadar, ondan bir şeyler koparabilmek için. Nasıl olurdu da yüzsüzce kızabilirdim şimdi? Her şeyi bir kenara fırlatıp günlerce bana katlanarak hayatıma güzellik ekleyen birine nasıl olurdu da beni zorla tuttu diyerek küsebilirdim, imkansızdı.

"Araba çalışıyor, tamir ettim." Benim çaldığım hazinelerin bile eksiltemediği umut dolu gözlerini hüzün perdesi çökmüş bir şekilde sıkıca yumdu. Kendini sıkışları gözlerinden damla damla yaşlar boşaldığında daha da şiddetlendi. Ona sıkıca sarılmak varken hareket edemiyordum şimdi. Bedenim kilitlenmiş gibiydi ve kolumu dahi kıpırdatamıyordum. Gözyaşlarımın onunkiler gibi yanağımdan süzüldüğünü hissettiğimde bir felçliydim artık.

"Sana veda etmeyeceğim çekik göz. Beni tüm günahlarıma rağmen affet."

Ona elimi uzatıp kıpkırmızı kesilmiş yanaklarına değdirmek, boncuk boncuk inen yaşlarını silmek istiyordum, yapamadım. Kolundan tutup hıçkırıklarıyla sarsılan bedenini kollarımın arasına almak istiyordum, yapamadım. Doyamadığım, tarifi olmayan dudaklarına buse hediye etmek istedim, kıpırdayamadım.

"Üzgünüm." dediğini duydum bilincimin son deminde. Ardından koca bir boşluğa düştüm hızla, farkına bile varamadan. Bedenen yanmıyordu canım, ruhum dört bir yanı alev almış kan ağlarken. Ondan alıştıra alıştıra değil hızlı ve keskin bir hareketle koparılmıştım sanki.

Sonra karanlık ve acı geçip gitti. Gözlerimi açtım.

Fakat bu sefer ne saman yataktaydım ne de Alex yanımdaydı.



wild child | myg  Where stories live. Discover now