3. Bölüm ''Başlangıç''

260 16 0
                                    

Güzel rüyaların bittiği yerde kabuslar başlardı hep ve ben güzel rüyalar kısmını es geçip kabuslarımla başbaşa kalırdım çoğu zaman.

Yaşamım bir kabusa döneli beş yıl olmuştu. Güzel rüyalarım beş yıl önce bitmişti.

Koşuyordum. Ciğerlerim yanıyordu. Karnıma saplanan ağrılara aldırmaksızın koşuyordum. Beni kovalayan birinin olup olmadığından emin değildim. Sadece kaçma ihtiyacı hissediyordum. Tüm hücrelerim çıldırmış gibi beni koşmaya zorluyordu. 

Nereye koştuğumu göremeyecek kadar karanlıktı etrafım. Ayaklarımın altından kayan zemin koşmamı güçleştiriyordu ama yine de durmuyordum. Bir an bir esinti geçti önümden allak bullak olup dengemi kaybetmiştim. Düşüyordum. Altımdaki zemin tamamen kaybolmuştu ve karanlığa düşüyordum. Bitmek bilmeyen karanlığa...

Birisi beni sarsarak uyandırdığında boynumda dayanılmaz bir sancı hissetmiştim. Bir an kim olduğumu bile hatırlayamayacağım sanmıştım. Neler olmuştu ?

Gözlerimi açarken şöförü gördüm. Bana bakıp ''Yolculuk bitti küçük hanım'' dedi.

Adamın yüzünü görünce yavaş yavaş şekillenmişti olaylar beynimde. Beni buradan daha doğrusu oradan  yollayacağını söylediği zaman kaçma girişiminde bulunmustum fakat ense köküme yediğim darbeden sonra bir süre baygın kalmıştım ve ilk kaçma deneyimim başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Fırsatını bulduğum anda bir kez daha kaçmak için yeltenmiştim ki Bülent Bey'in özel koruması tarafından farkedilip bir başarısızlık daha yazılmıştı kaçma girişimlerime. İkinci kez kaçmayı denediğim için yola çıkmadan önce sağlam bir iğne yapmışlardı bana. Ne kadar süredir baygın olduğumu bilmiyordum.

Gözlerimi etrafta gezdirip duruyordum yattığım yerden. Ensemdeki ağrı yüzünden kalkmaya cesaret edemiyordum. Kalkmak için kendimi zorladım ama daha başımı bile kaldıramadan dengem bozulmuştu. Bir el beni kolumdan tutup kalkmama yardım etmişti. Boğazlarım kurumuştu ve başım dönüyordu. Burnuma gelen is kokusu kurumuş boğazlarımı daha da yaktı.

''Neredeyiz ?'' diye sorabildim güçlükle.

''Yalova'ya hoşgeldiniz küçük hanım''  yapmacık bir gülümsemeyle söyledi bunu ve beni arabanın arka kapısından dışarıya çekti. Dengemi hala sağlayabilecek durumda değildim. Yalpaladım. Adam beni sıkıca tuttuğu için düşme ihtimalim yok gibiydi.

Etrafıma bakmayı akıl edebildiğimde büyük beyaz bir yazıyla karşılaştım. Thermalium Wellnes park hotel & spa.

Soğuk havayla birlikte uykum açılmıştı ve aklım yeni yeni başıma geliyordu. Yalova demişti değil mi ? Yalova. Bu şehrin hangi bölgede olduğu konusunda bile en ufak bir fikrim yoktu. Ne yapacaktım ben burada. Neydi bu adamın amacı ? Beni annemden uzaklaştırmak. Tabii ya. Amacına ulaşmıştı da. 

Dehşete düşmüştüm ve beynimden kaynar sular dökülüyordu sanki. Ellerim titremeye başlamıştı. Hani Muğla'ydı. Hani İzmir'di. Dengemi yeniden kaybetmiştim. Dizlerimin bağı çözülmüştü. Şaka gibi geliyordu ama şaka olmadığı apaçık ortadaydı.

Otele doğru yürümeye başlamıştık. Resepsiyona geldiğimizde durduk.

''Bülent Altıner'' dedi şöför beni bırakmadan. Kız gülümseyerek anahtarı verdi. Bu kadar mıydı yani ? Adamın adı hiçbir kayıt işlemine bile gerek duymadan bize otelin kapılarını açmıştı. Düşmanım güçlüydü. Gerçekten de öyleydi ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.

Adam bavulumu odanın bir köşesine bırakarak anahtarı komidinin üzerine koydu. Odadan çıkarken tekrar yapmacık gülümsemesini takınarak ''Yeni hayatınızda başarılar, küçük hanım'' dedi. Bu kelimeden iyiden iyiye soğumuştum artık.

Etrafıma bakınırken nefes alış verişlerimi düzenlemeye çalışıyordum. Çok lüks ve gecesi en az iki yüz kağıt olan büyük bir odanın ortasında duruyordum. Duvarın yarısını kaplayacak kadar büyük bir plazma, bulutlar kadar hafif ve beyaz görünen yatağın karşısında duruyordu. O kadar yorgundum ki ilacın etkisinde olduğumu bilmesem yatağın konuşup tatlı sesiyle beni kendine çağırdığını düşünürdüm. Ne yaptığımdan bihaber yatağa doğru yürüyüm kendimi bırakıverdim.

Kaç saattir uyuduğumu bilmiyordum ama uzun zamandan sonra ilk defa dinlenmiş olarak uyandım. Odanın içinde saat aradım ama bulamayınca yeniden bavulumun başına çökmüş telefonumu ararken buldum kendimi. Tahmin ettiğim üzere bulamamıştım. Sıkıntıyla yanaklarımı şişirerek nefesimi dışarı verirken yatağın başucunda duran birkaç yüzlük ve bir nota ilişti gözlerim yerimden kalkıp notu elime aldım.

El yazısını tanımam uzun sürmemişti. Lanet adam bir de oturup mektup mu yazmıştı bana. İsterik bir şekilde yarım dakika kadar kahkalarla güldüm. Sinirlerim iyice gerilmişti. Sesli olarak kağıtta yazanları okumaya başladım.

''Hayatına yeniden başla, yeni bir başlangıç yap. Ne yaparsan yap buraya asla dönme. En ufak bir yanlışının hayatına mal olmasını ikimiz de istemeyiz. Sorun çıkarmadığın sürece herkes mutlu. Annene iyi olduğunu belirten mesajları senin ağzından atarım. Orada istediğin kadar kalabilirsin. Yemekleri gerçekten güzeldir.''

Ben hariç herkes mutlu diye düşündüm. Bu kadar çaresizken ondan intikam almayı nasıl başaracağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Onun benim için ayırttığı lüks otel odalarına da ihtiyacım yoktu. Tüm bunlara artı olarak nerede olduğum ne yapacağım konusunda da bir fikrim yoktu.

Gece farketmemiştim ama odanın diğer ucunda bir jakuzi vardı. Düşünmek için zamana ihtiyacım vardı. Biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı.

Suyun dolmasını beklerden kıyafetlerimi çıkardım. İç çamaşırlarımı tam çıkaracakken aynadan bana bakan yansımayla göz göze geldim. Benden çok uzak bir ben duruyordu karşımda. Yeşile çalan ela gözleri bıkkın bakıyordu. Uzun saçlarının dağınıklığı ormandan fırlamış tarzan görünümüne sokuyordu karşımda duran 21 yaşlarındaki kızı. Göğüsleri yaşıtlarınınkinden biraz daha şişkindi ve omuzları ağır bir yük altında eziliyorcasına düşmüştü. İnce beli Kaç gündür doğru düzgün bir şey yiyemediği için daha da ince görünüyordu. 

Bu bendim. Ama daha önce kendime hiç bu kadar yabancı gelmemiştim.

İç çamaşırlarından kurtulup kendimi kaynar suyun içine bıraktığımda Yalova'nın Marmara bölgesinde ufak bir il olduğunu hatırladım. Düşmanımın bana sunduğu fırsatları değerlendirmeye niyetli değildim. Suyun tadını çıkarırken bile huzursuzdum. Karnımı güzelce doyurup buradan çıkıp gidecektim. İyice temizlendikten sonra dişlerimi on iki dakika boyunca durmadan fırçaladım. 

Bavulumu açtığımda takılarıma kadar her şeyi koyduklarını farkettim. Dışarısı yağmurluydu. Siyah taytımı giyip uzun lacivert deri çizmelerimi geçirdim ayağıma. Üzerime de Lacivert bir bluz giymiştim. Saçlarımı kurutmaya üşenip Sıkıca bir topuz tutturmuştum. Beyaz montumu yatağımın üzerine bırakıp bavulumu kapattım ve komidinin üzerindeki parayı alıp bavulumdan çıkardığım kol çantama koydum.

Odadan çıktığımda resepsiyona nereden ineceğimi kestiremeyip yanlış asansöre binince kendimi havuzlara açılan bölümde bulmuştum. Asansörden inemeden koşa koşa asansöre gelen bir erkek gördüm. Üçgen vücut olduğu üstü örtülemez bir gerçekti. Uzun boyuyla asansöre yaklaşınca asansörün bir an önce kapanmasını diledim fakat asansör kapanmadan üstünden sular damlayan yabancı asansöre binmişti bile. 

Maviye yakın grilikteki gözleriyle bana bakıp ''Çıkışa gitmek için diğer asansöre binmeliydin'' dedi. Ben saf saf yüzüne bakarken burun hizazındaki sık olmayan çiller bana el sallıyordu. Kemikli bir yüzü vardı ve ince dudakları düz bir çizgi halindeydi.

''Dalgındım, karıştırmışım'' dedim zoraki gülümsememle. İçimdeki ses sanane karıştırdıysam karıştırdım diye çemkirdi. Asansörden inip koridora çıktım. Arkamdaki adamın bakışlarını üzerimde hissediyordum, neyse ki dönüp neye bakıyorsun sen demeden önce L biçimindeki koridoru dönmüştüm. Karnımı tıka basa doyurup otelden çıktım. 

İçimde berbat bir his vardı. Elimdeki bavulla kapının önünde dikildim. Yanımdan geçen görevliye şehir merkezini sordum. 

İşte böylece saplanacağım bataklığa ilk adımımı atmış oldum.

Kırılma NoktasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin