4.Bölüm Çırpınış "Kitabımı Nasıl Çıkardım" Videosuyla Birlikte

Start from the beginning
                                    

Aden debelenince, "Boşuna uğraşma" diye uyardı İstanbul ve kayığın hızını kesti. "Bağlarından kurtulmanın sana bir yararı olmaz. Rahat durursan onları çözeceğim zaten."

Aden durmadı. Hareketleri kayığı sağa sola sallayıp kürek çekmeyi zorlaştırınca İstanbul kayığı durdurdu. Kürekleri bıraktı ve kollarını iki yana uzatıp, çalkalanmakta olan kayığı her iki yanından sıkıca tutarak dengelemeye çalıştı. "Aden şunu sallamayı kes artık! Sandalı devirirsen ikimiz de denizin dibini boylarız."

Kayık gıcırdayıp, dalgalar şıpırdayınca "Aman Allah'ım!" diye inleyen Aden gözlerini kocaman açtı. Denize düşme korkusu kanını dondurmuş, yüzü bembeyaz olmuştu. Yüzme bilmiyordu. Kayık sallandıkça korkusuyla birlikte kalp çarpıntısı da arttı. Kayığın en kuytu yerine büzüşüp kıpırdamadan bekledi.

"Beni dinle Aden. Bu iş bitene kadar bana güvenmelisin." Sesini biraz yumuşatarak sözlerine devam etti. "Benden korktuğunu biliyorum. Zamanla tüm bunları senin iyiliğin için yaptığımı ve korkmana gerek olmadığını anlayacaksın. Ama kafanın dikine gider de beni dinlemezsen olacaklardan sen sorumlu olursun. Birazdan kıyıya yanaştığımızda seni tamamen çözmeyi düşünüyorum. Kaçmaya çalışırsan ya da yardım istemek için bağırırsan başına gelecekleri bilmek dahi istemezsin."

Ölmek üzereyken hiç kıpırdamadan nefesini tutup beklemek hayatında yaptığı en güç şeylerden biriydi ama hareketsizlik onu biraz olsun rahatlatıp kalp atışlarını düzene sokunca sakinleşmişti. Dişini sıkıp sabretmeye devam etti.

Şehri yerle bir eden depremden kurtulmasına rağmen, ailesinin durumunu öğrenemeden böyle bir psikopatın eline düştüğü için kendine kızıyordu. Akılsız kafam. Tehlikeli biri olduğu o kadar belliydi ki ne diye bulaştım sanki ona? Kimse kim, bana ne? Hayatımı kurtardı diye bunca tehlikeye girmeye değer miydi yani?

Düşüncelerini kurtulmaya odakladı. Hiçbir şey yapmadan kaderine razı gelemezdi. Ondan kurtulmanın bir yolunu bulmalıydı. Öncelikle ellerini çözmesi gerekiyordu. Ona fark ettirmeden ısırdığı ilmeği gevşetmeyi başardı. Ellerini tel gibi kesen ipleri sıyırdı. Rahatlayan bileklerini ovuştururken biraz olsun kendine geldiğini hissetti. Ayakları hâlâ bağlıydı. Elleriyle ayak bileklerindeki bağı gevşetmeye başladı.

"Seninle işim bitene kadar uslu durursan sorun yaşamazsın. Beni iyice anladın mı?"

İşim bitene kadar mı diye duyduklarını içinden tekrar etti. Az kaldı, ha gayret, sabret, birazdan bu bağlardan kurtulacaksın, diyerek kendini motive etmeye çalıştı. Yüreği korkudan deli gibi atıyordu. Son düğümü de çözdükten sonra anlaşılmasın diye ipleri sıyırmadı, ayak bileklerinde bıraktı ama artık ayaklarını oynatabiliyordu. Harekete geçmeden önce kıyıya ne kadar yaklaştıklarını görmek istedi başını İstanbul'un fark edemeyeceği kadar kaldırdı. Yerlerini tespit etmeye yarayacak en ufak bir ipucunu dahi kaçırmak istemiyordu. Bir gözü onun üzerindeyken tam olarak hangi adada olduklarını anlaması imkansızdı ama birkaç ışık gördü. Karaya yakınlardı. Bu kadarı yeterli diyerek başını eğdi ve eski konumuna döndü.

Karaya bu kadar yakın olmaları içini rahatlatmıştı. Planını tekrar gözden geçirdi. Aniden İstanbul'un üzerine atılıp, onu iterek denize düşürmeyi deneyecekti. Ancak bunu yaparken çok dikkatli olması gerekiyordu. Eğer denize düşerse İstanbul'a gerek kalmadan kendi ipini zaten kendisi çekmiş olacaktı. Sandalı ele geçirdikten sonrası da ayrı bir sorundu. Hiç kürek çekmemişti fakat şimdi bunu düşünmek istemiyor, ondan kurtulayım da kıyı uzakta değil, oraya bir şekilde ulaşırım, diyordu.

Yarım AdamWhere stories live. Discover now