zehn ✿ should i go?

En başından başla
                                    

"Emin değilim bayım. Kalbim mi yoksa aklım mı bana gitmeyi söylüyor emin değilim. Fakat bunu aklım diyorsa bu sefer yanıldığının farkındayım."

➳➳➳  

Akşam yemeğinden sonra birlikte Bruce'un koruyuculuğunu yaptığı ormanda yaşanan şeyler ve benim başıma gelenler hakkında konuştuktan sonra yatma vakti geldiği için ağaç eve geçmiştik. Ben yatağımı Bruce'a verdiğimden Alex'in hazırladığı samanlarla doldurulmuş ve üstüne ince bir örtü atılmış tabiri caizse yer yatağında yatmaya çalışıyor fakat fazla rahatsız olduğu için kıpırdanıp duruyordum. Aklıma Kore'deki yurdumuzda yattığım ortopedik yatak geliyor, o zamanlar uyuduğum uykuları özlüyordum. Artık eskisi gibi çok uyumak bir yana yeterli bile gelmiyordu. Fakat bir taraftan da fazladan vaktin zararını değil çoğu zaman yararını görüyordum. Garip, belirsiz bir çelişki dumanında kendimle cebelleşiyordum kısaca.

Ateş başındaki konuşma esnasında oldukça durgun gözüken Alex benden tarafa dönerek ay ışığının aydınlattığı yüzünden saçlarını çekerek bana baktığında ben de gözlerimi ona çevirerek öylece durdum. Mavi irisleri karanlık ve ay ışığının birleşimiyle griye büründüğünden oldukça hoş ve biraz ürkünç görünüyordu. Son günlerde fazlaca gülmekten yanaklarında yer edinen gülme çizgileriyse bu sefer durgun ifadesinin tatlı bir kusuru gibiydi.

Babası çoktan uyuduğu için ses tonunu düşürerek, "Orası rahat değil, değil mi?" diye sorduğunda buna kafa yormaması için kafamı olumsuz anlamda salladım. Normalde fazlaca açık sözlü ve dobra bir insan olsam da şuanda anlam veremediğim bir sebepten üzgün ve yorgun duran bir insanı daha da endişelendirmek istemiyordum. Ya da uğraşmak istemiyordum.

"O kadar da kötü değil." diye mırıldandığımda bu gece ilk defa gülümseyerek beni şaşırttı. "Yalan söyleme konusunda çok beceriksizsin Yoongi."

Kaşlarımı çatarak yenilgiyle güldüm. "Kendimi bu konuda geliştirmem gerekiyor."

Üzerine örttüğü kahverengi örtüyü kaldırarak yatağında biraz geri giderek anlamlandıramadığım bir jest yapıp kafasıyla beni oraya çağırdığında ne yapacağımı bilemez haldeydim. Onunla o türden bir bağımın olacağını ya da olmasını istediğimden emin olmamam bir yana, böyle bir teklifi babası karşı yatakta uyurken yapmış olması işi içinden çıkılmaz bir hale sokuyordu. Böylesine rahat ve tasasız olması beni cezp etse de bazen alışkın olmadığım için tuhaf geliyor nedensizce heyecanlanmama sebebiyet veriyordu.

Benden donup kalmak dışında tepki gelmeyince, "Hadi ama, üşüyorum." diye mızmızlanarak Jimin'inkilere benzeyen dolgun pembe dudaklarını büzdü. Ağustos ayının sonlarında olmamıza rağmen geceleri hava soğumaya başlıyor ve esiyordu.

Daha fazla diretmeyip bu rahatsız yataktan kalkarak onun yanına geçtiğimde put gibi kalakalmak dışında pek bir şey yapamıyordum. Elimi kolumu nereye koymam gerektiği sorunsalı bir yana sıcaklığı tümüyle bana nüfuz ettiğinden mayıştığım gerçeği beni zorluyordu. Kahverengi oldukça yumuşak örtüyü üzerime atarak bana doğru döndüğünde ben de ondan tarafa dönerek sağ kolumu başımın altına koyarak gergince "Rahatsız olmayacağına emin misin?" diye sordum. Önce herhangi bir tepki vermeyip yüzümü dikkatle inceledikten sonra belli belirsiz gülümseyerek "Sorunum bana yakın olmanla değil." diye karşılık verdi.

Ardından karşı yataktan burada uyumaya çalışıyoruz adlı kesik homurtular yükselince uyandırmamamız gereken kişiyi hatırladık ve hafifçe kıkırdayarak birbirimize sessiz olmamız için uyarıda bulunduk. Bu halimizle aklıma lise yıllarındaki çapkın ergen hallerim gelmişti. O zamanlar ne kadar rahat ve sorumluluk yoksunuymuşum diye düşünmeden edemiyordum. Bir taraftan da hayallerim uğruna aileme karşı gelecek kadar da cesurdum. İleride dedikleri çıkmış olsa da yaptıklarımdan hiçbir zaman pişmanlık duymamış ve duymayacaktım da. Basit bir Daegu çocuğundan daha fazlası olduğumu, sosyofobik yaşamdan daha fazlasını hak ettiğimi kanıtlamış olmak beni her defasında daha çok güçlendirmişti.

wild child | myg  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin