1

63 3 0
                                    

"Mısra! Hey Mısra hadi kalk!"

"Hımm.."

"Yeni okulunda ilk günün fıstık, uyan hadi!" 

Evet annemi duydunuz. Bu lanet yerde bir sabaha daha uyandım. Aslında daha dememe pek gerek yok çünkü taşınalı 1 hafta oldu. Ama eminim günlerim bok gibi geçecek. Ah her neyse. Yeni okulumda ilk günüme hazırlanmalıyım! Ve tabi ben bunları düşünürken beni hala hunharca dürtükleyen bir annede cabası. 

"Tamam anne kalktım."

"Tamam tatlım, kahvaltıyı hazırlıyorum bende." dedi ve odamdan çıktı. Bende bir koşu banyoya gittim ve elimi yüzümü yıkadım. O sırada da düşünüyordum. Yaşanan her şeyi geride bırakıp sıfırdan başlamam haksızlık değil miydi? Sonuçta ilk aşkımı kaybetmiştim ben. İlk sevgilimi, ilk öpücüğümü.. Bu kadar kolay başlanır mıydı sahiden? Aslında cevap belli, hayır. Hiçbir şeyi geride bırakmadım. Bırakmam, bırakamamda. Her ne kadar ağlasam acı çeksemde hayatımın en mutlu günlerini geçirdiğim çocuğu öyle bir çırpıda silemem. Sadece ailemle girdiğimiz pollyannacılık oyununa ayak uyduruyorum. Hiç sorunu olmayan mutlu aile tablomuzdaki, gurur duyulacak o şirin kızı oynuyorum. Ya da deniyorum. Her neyse. Ama ailem için oynamalıyım en azından. Onlardan başka kimsemde yok zaten. Ah! Az daha unutuyordum. Ben Mısra Kara. 17 yaşındayım ve lise üçe gidiyorum. Uzun koyu kahve saçlarım ve 1.70 boyum var. Fiziğim de idare eder işte. Bir de 2 yıl önce sevdiği adamı kaybeden ve sonucunda büyük travma yaşayan o acılı kızım. Tabi bu kısmı dışardan farketmek biraz imkansız. Genelde ifadesiz bir suratla takılır, hiç gülmem hatta konuşmam bile. Tabi eski Mısra tam zıttıydı bunların. O neşeli, konuşkan bir kızdı. Ama o yanını Cihan ile bırakıp gitti küçük Mısra'mız..

Odama geçip okul formalarıma bir göz attım, bildiğin lise forması pek farklı bir yanı yok. Beyaz gömlek, gri etek, kravat, ceket. Ceket dışında hepsini üstüme geçirdim. Hangi okulda kendi ceketleri giyiliyordur ki? Saçmalığın daniskası. Saçlarımı yapmak için düzleştiriciyi fişe taktım ve o sırada dolaptan kapşonlu bir polar çıkardım. Ceket giymiyorum evet ama kıçımı da dondurmaya niyetim yok açıkcası. Saçlarımı düzleştirdim ve hafif rimel sürdüm. Aileye karşı toparlanmış, güçlü kızı oynama vakti!

Mutfağa indiğimde annemle babam oturmuş konuşuyorlardı. Beni görünce ikisi de gülümseyerek günaydın dediler. Bende aynı gülümsemeyle günaydın diye mırıldandım ve bir şeyler atıştırıp ayağa kalktım. Tam çıkmak için kapıya yöneliyordum ki babam seslendi;

"Mısra dur kızım ben bırakırım seni bugün okuluna. Nasılsa ilk gün. Daha sonraları servisle gider gelirsin." Tamam anlamında kafamı salladım ve ayakkabılarımı giyip, çantamı alıp babamı beklemeye başladım. Hemen ardımdan o geldi ve evden annemin öpücük ve dikkat edinleriyle zor bela çıkabildik. Arabaya bindiğimizde babam konuşmaya başladı. Ah bende bir şeyler eksik diyordum.

"Kızım biliyorum zor günler yaşadın, ama artık devam etmelisin. Ölenle ölünmüyor sonuçta."

"Biliyorum babacım, sizin için deniyorum zaten."

"Teşekkürler hayatım." Evet konuşmanın sonu. Kesinleştirmek istercesine radyonun kapalı olan düğmesine bastım ve on another love kulaklarımı doldurmaya başladı. Bu şarkıyı seviyorum. Babamla o sıkıcı konuşmamı kesen her şarkıyı sevebilirim gerçi. Bizim konuşmalarımızda o olaydan sonra iyice kısalır olmuştu. Örnekte gördüğünüz gibi. Ama o kısa konuşmalar bile canımı sıkmama yetiyor hatta artıyordu. Okulun önüne geldiğimizi babam seslendiğinde anladım ve vedalaşıp arabadan indim. Uu yeni okulum özel okulmuş ha? Bayağı eğleneceğiz desenize. Aslında öyle zengin bir aile değiliz ama travma yaşayan minik kızlarını çok önemseyen ailem devlet okuluna yazdırmadılar beni. Neyse idare edeceğiz artık. Devletin nesi varsa? İnsanları daha bile samimi bence. Bu son düşünceme içimden derin bir kahkaha attım. Sanki bana yaklaşmaya çalışan samimi insanlara izin veriyormuşum gibi düşünmem ne büyük ironi ama. O olaydan sonra öyle büyük bir duvar kurdum ki kendime, buzdan duvarlarıma yaklaşan insanlar soğukluğu hissettikleri gibi uzaklaşıyorlardı benden. Kardeşim, canım dediğim insanları bile o duvardan ötelemiş insanım ben. Ve geçen her gün daha da arttırdım o duvardaki tuğla sayısını. İnsanlar bakışlarımdan görüp kaçıyorlar artık. Onların bana baktıklarında ne gördüklerini az çok tahmin edebiliyorum; yabani bir kız. Ben bu düşüncelerle yeni okuluma ilerlerken kafamı bir taşa çarpmamla sendelemem bir oldu. Ne taşı lan? Kafamı kaldırmamla bir insan görmem bir oldu. Ah taş değilmiş demekki. Bana bayada taş gibi hissettirdi oysa ki.

KayıpWhere stories live. Discover now