2

12.6K 785 59
                                    

Elindeki kahve bardağından yayılan nefis kokuyu gözlerini kapayarak içine çekti. Asansörde yalnız olduğu için şükretti o an içinden. Yorgunluktan her yeri sızlıyor, uyku gözlerinden adeta şelalelerle yarışarak akıyorken kahvesiyle birkaç dakika yalnız zamana ihtiyacı vardı.

İstediği kata geldiğini haber veren kısa zil sesiyle gözlerini araladı ve dilinin gün boyu acıyacağını umursamayarak elindeki karton bardaktan kocaman bir yudum aldı. İşkencesi başlamadan önce bu kadarını hak ediyordu en azından.

Hızlı adımlarla masasına doğru ilerlerken aklından bahaneler üretmeye çalışıyordu bir yandan. Bu işte pek başarılı olduğu söylenemese de nasılsa masaya varmak üzereydi. Eğer o güvenli alana ulaşabilseydi işlerine gömülecek ve cadı patronundan öğleden önce azar işitmemeyi başaracaktı. Bir iki metre sonrasını düşünürken sevinçle dans etmemek için kendini zor tutuyordu genç kadın.

"Birce!" diyen sesi duyduğunda çoktan kendini zafer sarhoşluğuna kaptırmıştı bile. Ayla'nın sesi hayallerine inen kanlı bir satır etkisi uyandırıyordu. Genç kadın kan revan içindeydi, tam mutlu olacakken bütün dünyası başına yıkılmıştı sanki. Tamam, biraz abartıyor olabilirim ama buna yakın sayılır.

Yıkılmış hayallerini halı altına süpürerek topukları üzerinde döndü ve işe yaramayacağını bildiği halde patronuna en sevimli gülümsemelerinden birini yolladı. "Günaydın Ayla."

"Dün gece aniden ortadan yok oluşunun sebebi neydi?" diye sordu patronu direkt olarak, belli ki günün ne kadar aydınlık olduğunu umursamıyordu. Ayla kırklı yaşlarının sonundaydı ve çene hizasında kesilmiş saçlarındaki beyazlarıyla ve patron olmak için yaratıldığını gösteren otoriter tavırlarıyla şahane bir kadındı Birce'ye göre. Kendi dağınıklığına ve sakarlığına baktıkça bir gün onun gibi olup olamayacağını merak edip duruyordu gerçekten.

Aslında Ayla bu tür aksaklıklar söz konusu olmadığında arkadaş canlısı ve hoşgörülü biriydi. Ne yazık ki şu anda Birce'ye kızmak için her hakka sahipti.

"Birkaç aksilik oldu işte. Gök gürledi, yağmur yağdı, eminim bir yerleri de sel basmıştır." Patronunun dik bakışlarını fark ettiğinde şakayı bir kenara bıraktı ve umursamazca omuz silkti. "Bahane üretmek konusunda iyi değilim, biliyorsun."

Yaşlı kadın sabır ister gibi iç çekti. "Partiye geç kalman yetmiyor," diye azarına devam etti Ayla. "Orada dergi için önemli insanlar olduğunu bildiğin halde erkenden ayrılıyorsun. Ve bunun için düzgün bir bahanen bile yok."

Birce bir an için yere çöküp patronunu da yanına oturtup her şeyi anlatmak istedi. Sarp'ı ve daha öncesini. Balım'ı. Bay Doğru'nun bulunmamak için nasıl çırpındığını ve Birce'nin saklambaç oynamakta hiç iyi olmadığını. Bir de elbette dünkü görgüsüz adamın canını nasıl sıktığını. Bütün bunlarla birlikte derginin imajını zedelemekten başka bir şey yapamayacağını da ekleyerek konuşmasını bitirirdi belki.

Aklındaki bütün düşüncelere rağmen ne diyeceğini tam olarak bilememenin ve çocuk gibi azarlanmanın sıkıntısıyla utanca boğulmuş vaziyetteydi. Aslında gerçeği söyleyip bu sıkıntıdan kurtulabilirdi; işten atılarak. Bir kez daha hayal kırıklığına uğraması ve saçma bir kavgaya bulaştığı için moralinin bozulması büyük ihtimalle patronunu hiç ilgilendirmiyordu. O yüzden gerçeğin bir kısmını söylemeye karar verdi.

"Bak kötü bir gece geçiriyordum, işleri berbat etmemek için gitmem gerekiyordu. Ayrıca Arda ve Çağla da oradaydı. Onlar halletmişlerdir eminim."

"Allah'a şükür ki Çağla oradaydı Birce. Yoksa gece tam bir fiyaskodan ibaret olacaktı. Bir daha böyle saçma sebepler duymak istemiyorum, anladın mı?"

Yüksek Ökçeler - Yenilendi!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin