case one

623 76 57
                                    

14 Nisan 2017

"Hallfield caddesinde, kimliği belirlenememiş bir kadın cesedi. En yakın aracın intikal etmesi bekleniyor."

Direksiyonu çevirip iki sokak ötesinde bulunan yere doğru sürerken hızını arttırdı. Yan koltuğundaki siyahi adam bıkkınca bir nefes verdikten sonra radyonun üst kısmında duran cihazı eline aldı.

"İki dakika içerisinde intikal ediyoruz."

Telsizi kapattığından emin olduktan sonra konuştu. "Cinayet masasının işini ne zamandır biz yapıyoruz?"

Genç olan kıstığı gözlerini dikkatle yol üzerinde tutarken, cevap verdi. "Cinayet masasının, narkotiğin işini yapmaya başladığından beri."

"Dostum, bu boktan bir şey." diye mırıldandı, diğerine oranla daha yaşlı olan adam. Bir yandan arabanın gözünde duran silahını, belini rahatsız edici sıkılıkla saran kemere yerleştiriyordu. "İş yerinde bile adaleti sağlayamıyorken sokakta nasıl sağlamayı düşünebiliyorlar?"

Genç adam, park ettiği arabadan inmeden önce konu hakkında son bir kez yorumda bulundu. "En azından bir yerden başlanması gerekiyor."

Birkaç aydır beraber gece nöbetine çıktığı George, cesetin başına dikilmiş insanları kesin bir dille uyararak kontrol altında tutmaya çalışırken, bir süre ceseti inceledi.

Bir kadın ceseti, yirmi dört yaşlarında, açık kumral saç rengiyle beraber bir haftadır güneş görmemiş İngiltere'nin soğuk kaldırımlarında uzanan bronz teni. Buraya ait değildi. Tıpkı saç boyasının renginin kendi dnalarına ait olmadığı gibi. Diplerinden gelen saç rengini eşitlemek için kendi rengi olduğunu sandığı kumralın bir tonuna boyamıştı. Fakat boyasının zamanını geciktirdiği birkaç hafta, gerçeği gün yüzüne çıkarmıştı. Makyajı hala kalıp gibi yüz çizgilerini sarıyor ve-

Mandalina kokusu.

Mandalina kabukları. O etrafa bıraktığı çiğ koku. Her yeri sarmıştı. Gözünü çevrede gezdirdi. İnsan kalabalığı, kendisini izliyordu. Tıpkı onun ceseti incelediği gibi, buradaki insanlar da onu izliyordu.

Mandalina kabuğu. Cesetin otuz metre ilerisinde. Belki, diye düşündü. Belki, sadece işinde kötü birkaç belediye görevlisidir.

Gözlerini biraz daha etrafta gezdirdi. İnsanlar, ellerinde telefon olan insanlar. Gördüğü bu vahşet örneğini fotoğraflamak isteyen, korkuyla yakınını arayıp bu durumu paylaşan insanlar.

Hayır, o ellerinde telefon yerine mandalina tutan biri. Sokak lambasının ışığı, omzunda asılı duran çantanın demir zincirine yansıyor. Omzuna dökülen bukleleri, kürkünün omuzlarına değiyor ve kıvrılıyor.

Ellerinde mandalina var. Bir yandan yavaş yavaş yerken bir yandan meraklı bakışlarla onu izliyor. Kendisini değil, ceseti.

Yanına ilerlerken bunda bir sorun görmedi. "Pardon, bayım. Burada bir ceset olduğunun farkındasınız değil mi?"

Gördüğü güzel ve feminen yüzde kırışıklıklar oluştu. Gülüyordu, söylediğini sanki komik bir şey olarak algılamış ve onunla eğleniyordu.

"Tabii ki de farkındayım." dedi yüzünde bulunan gülümsemenin aksine ciddi bir ses tonuyla. Louis, mandalina kabuklarının cesede yakınlığıyla ilgili sarkastik bir yorumda bulunacakken engellendi.

"Bak bu mandalina ellerimin arasında çünkü onu birkaç saat önce evden çıkmadan önce oraya koydum." Louis, söylediği şeyleri saçma algıladığı için onu kafayı bulmuş bir fahişe sandı. Fakat karşısında ki çocuk konuşmaya devam etti.

Not Staying Till The EndNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ