~39~

30.9K 755 433
                                    

Lütfen başlamadan önce birinci kitabını okuyunuz..🖤

Sekiz ay! Tam tamına sekiz ayım onsuz geçmişti. Yaralarım istemsizce iyileşmişti. Aras'tan geriye tek kalan şey ise damarlarımda akan kanıydı. Her geçen gün onun öldüğüne daha çok inanıyordum. Çünkü Aras yaşasaydı, mutlaka karşıma çıkardı. Aras'ın cesedi bulunmuştu ama görememiştim çünkü hastanedeydim.

Aras'ın yerine tercih ettiğim babam; Sema ile dünya turuna çıkmıştı iki ay önce. Rusya, Polonya, İtalya...
Ve sanırsam sırada İspanya vardı.

Şirketi şu an sadece CEO'muz yönetiyordu. Ben, Kuzey ve Emir hala birlikte yaşıyorduk. 8 ay boyunca doğru düzgün yanımda olan tek kişi Kuzey'di.

Bir psikolog olduğum halde tedavi görüyordum...

Emir ve Ceren daha birlikte olamadan ayrılmışlardı.
Ceren abisinin ölümü üzerine tekrardan yurtdışına yerleşmişti.

Bileğimde ki kesikler dört beş ay önce iyileşmişti. Ama iyileşmelerini istemiyordum, kolumdaki ve ayak bileğimdeki morluklarında iyileşmesini istemiyordum çünkü saçma bir düşüncede olsa
onlar bana Aras'tan kalan tek hatıralardı ve
hepsi vücudumu terk etmişti, tıpkı Aras'ın
beni terk ettiği gibi..!

Onunla olan fotoğraflarımızın hepsini psikoloğumun tavsiyesi üzerine zorla da olsa silmiştim. Dedim ya, Aras'tan geriye tek kalan şey damarımda akan onun kanlarıydı. Beni hastaneye getirdikten sonra kanını vermiş. Biraz daha geç getirseymiş veya kan aransaymış ölüyormuşum...

Katil'imde, Kurtarıcım'da oydu.

Kendime her gün sorduğum ve yanıtını kesin olarak alamadığım soruları bugünde soruyorum;

Aras'ı seviyor muyum? Şuradan çıkıp gelseydi onu affeder miydim? Eskisi gibi olabilir miydik?

Aras'tan nefret ediyordum. Sekiz ay önce bileklerimi kestiği gün değildi sadece acım. Sekiz ayın her bir gününde o acıyı tekrar tekrar tattmıştım.

Uzun süre sessizce her gün olduğu gibi ağlayarak son sekiz ayımı gözden geçirdim. O sırada birinin kapıya yaklaştığını fark ederek yerimde doğruldum. Kapı tıklandığında önce göz yaşlarımı sildim ardından kısık bir sesle,

"Gir" dedim. Karşımda elimde tepsiyle dikilmiş olan Kuzey'i görünce gülümsedim.

"Günaydın Prenses." Yatağa oturdu ve tepsiyi dizlerimin üzerine yerleştirdi. Tepsinin üzerinde özenle dilimlenmiş tost ve limonata vardı. Yanında ise kırmızı bir gül.

"Günaydın" dedim keyifli bir şekilde gülümseyerek.

"Hadi kahvaltını et, seni dışarıya çıkarıcam. Aylardır depresyonda gibisin!"

"Ben iste-"

"İtiraz yok!" Diyerek gülümsedi ve kapıyı ardından kapattı.

Bu sekiz ay içerisinde farkında olmadan yedi kilo vermiştim. Neyse ki son zamanlarda iştahım açılmıştı. Verdiğim kiloları alma zamanıydı!

Hızlıca kahvaltımı ettikten sonra tepsiyi yanımdaki masaya koydum. Dışarıya çıkmak istemiyordum. Evde kalamaz mıydık?!

O sırada içeriye kapıyı bile çalmaya tenezzül etmeden Emir girdi,

"Delfin, kahvaltıya inecek misin?" Gözleri önce beni süzdü daha sonra ise tepsiyi fark etmiş olmalıydı ki bana pis bir şekilde sırıtarak baktı.

SAPLANTI 2: Tehlikeli OyunlarWhere stories live. Discover now