12.BÖLÜM "ASMAN ALTINDAKİ DİLHUN"

218 24 69
                                    

Bölüm Şarkısı: Birsen Tezer- Çığlık Çığlığa

12. BÖLÜM "ASMAN ALTINDAKİ DİLHUN"

Ölüm kokulu rüzgârlar okşuyordu saçlarımı. Öyle bir ölümdü ki, kainatta kıyametten önce küçük bir kıyamet koptu. Günler, saatler, aylar, yıllar geçti bir tek bu küçük kıyamet geçmedi. Her defasında, her gün geçtiğinde ölümün üstüne sindiği rüzgâr daha da hırslandı, daha da büyüdü. Küçük rüzgâr, büyük bir kasırga oldu. Her şeyi yok etti, bir defa da silip attı. Tek bir şey kaldı. Ölüm... Ölümün keskin çığlıkları ve ölüm kokan rüzgârlar eserken etrafa saçılan kin tohumları.

Bir anne gökyüzüne doğru yola çıktı, aydınlığın içinde kendini feda edip, ölümü bütün zerresinde hissederek. Ve karanlığın içinde kendini hatırlayıp bir ruh doğmaya hazırlandı, küçük bir bedende.

Şu an geçmişin uğultusu her yerde duyuluyordu. Aslında geçmediğini belli ediyordu bana. Bu ev, bu oda belki yabancıydı. Belki canlı canlı şahit olmamışlardı yanışıma, kül oluşuma. Ancak her şeyden haberdarlardı. Yıllarca çektiğim acının her geçen gün aynı kalışına, her ay atılan sessiz çığlıklara şahitlerdi. Bu evin şahit olduğu bir şey daha var ise o da içimdeki sonu olmayan kinimdi.

Çocukluğumuz, hayatımız sanki oyun hamuruymuşçasına başkalarının elleri arasında şekillenmiştir neredeyse. Hayatın sahip olması gereken iz bize ait olmalıyken kendinden başka herkesin izi vardır hayatımızda. Kimimizin ailesidir sebep, kimimizin düşmanı, kimimizin ise sadece kaderdir. Aile, dost, düşman da kaderdir lakin göz göre göre yapıldığı zaman kaderin yanı sıra gözünüze dünyanın en berbat işi gibi gelir. Öyledir de...

Açık olan penceremden içeri yavaş yavaş giren damlalar bu gece bir ölümün ardında bıraktığı izi göstermek istercesineydi sanki. Öyle keskin, öyle sırlı ve korku dolu. İçeri giren her bir yağmur damlasında içimdeki har, sönmek yerine daha da alevleniyordu. Bir yangın vardı içimde bitmek tükenmek bilmeyen. Bir ateş vardı, her anımda, her göğe baktığımda alevinin canlılığını gösteren.

Elimi yavaşça penceremden uzatıp yağmur damlalarının avcuma yavaş yavaş dolarak, taştıktan sonra usulca yere boşalışını izledim. Yanaklarımın hafifçe yanmaya başladığını hissettiğim ana kadar gözyaşlarımın farkına varmamıştım. Her bir damla kalbime saplanıyor, yavaş yavaş beni yakıp kavuruyordu. Ben bu gece yine küllerimden ölen bir anka olmuştum. Bu defa doğuşum kolay olmamıştı. Ölü bir anka olmuştum bu gece. Çırpınışımın, yanışımın şahidi gökyüzü ve yağmur damlaları olmuştu bu gece.

Ayağımın yanında olan çakmağı elime alarak pencerenin yanlarına tutunarak ayaklarımı dışarı doğru bırakıp yavaşça oturdum. Dışarıdan gören biri şu an intihar ettiğimi bile düşünebilirdi. Artık damlalar sadece elimde kalmıyor, bütün zerreme işliyordu. Her zerrem ile yanıyor, yanıyor ve ölüyorduk. Yağmurun denk gelmemesi için elimi biraz geriye götürerek çakmağı yaktım ve alevin yavaş yavaş dalgalanmasını izledim. Çakmaktan çıkan alev birkaç saniye sonra rüzgârın etkisiyle söndü. Tekrar çakmaktan çıkan alevi izledim, tekrar söndü ve ben yine yaktım...

Ben bu ateşin yanması için bu kadar uğraşıyorken o her defasında yine sönüyordu. Ancak içimdeki ateş hiçbir şeye ihtiyacı olmadan yanıyor ve beni de yakıp kavuruyordu. Yüzümde oluşan samimiyetten uzak gülümseme ile elimdeki çakmağa baktım. Sanırım Yaratıcım bir süre daha içimdeki ateşin yanmasını istiyordu. Öyleyse buna dayanacaktım, sabredecektim.

Çakmağı pencerenin yanına bıraktıktan sonra kafamı kaldırıp bakışlarımı gökyüzüne doğru çevirdim. Yağmur damlaları hızla yeryüzüne iniyordu. Damlalarla birlikte gözyaşlarımda hızla gözlerimden düşüyordu. Pencerenin içinde oturduğum için yağmur damlaları yüzüme geliyor, gözyaşlarımı takip ediyor ve yavaşça boynumdan aşağı doğru inerek kuruyordu. İçim çığlık çığlığaydı. Bu gece içim kan değil de ceset ağlıyordu. Avaz avaz bağırıyor bir taraftan da avaz avaz susuyordu.

İHTİRASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin